Trabzon’un en eski ilçelerinden biri olan Vakfıkebir’in kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak ilçenin tarihine dair anlatılan önemli bir hikâye vardır. Rivayete göre, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun, Trabzon’dan İstanbul’a deniz yoluyla dönerken şiddetli bir fırtınaya yakalanır. Bu fırtına sırasında karaya ayak bastığı yeri vakfetmeye niyet eder. Daha sonra bu bölgeyi vakfederek, Büyük Liman Havzası’nın adını “Vakf-ı Kebir” yani Vakfıkebir olarak değiştirir. İlçenin adı da buradan gelir. Birçok il henüz kurulmamışken Vakfıkebir’in 1871 yılında belediye olması, ilçenin tarihsel önemini açıkça ortaya koymaktadır. Batıda Vakfıkebir, doğuda ise Of, bir dönem sancak merkezi olarak yönetilmiştir. Böyle köklü bir geçmişe sahip ilçelerde yöneticilik yapmak elbette zordur; bilgi, birikim, vizyon, adalet duygusu ve güçlü bir duruş gerektirir.
Bu sorumluluk, en alt kademedeki memurdan en üst yöneticisine kadar herkes için geçerlidir. Ne yazık ki yaklaşık beş yıla yakındır Vakfıkebir’de görev yapan Kaymakam Hacı Uzan Bey, ilçeye somut bir katkı sunamamıştır. Herhangi bir plan ya da projeye öncülük etmediği gibi, ilçenin gelişimi adına ortaya konmuş kayda değer bir çalışması da görülmemektedir. Daha çok iktidar partisinin beklentilerine göre hareket ettiği, seçim dönemlerinde de siyasi duruşunu açıkça belli ettiği yönünde yaygın bir kanaat oluşmuştur. Kamu kurumlarında liyakatten ziyade siyasi yakınlığın belirleyici olduğu algısı ise ilçe halkını rahatsız etmektedir. Kaymakam Hacı Uzan Bey, uygulamaları nedeniyle zaman zaman basının ve kamuoyunun da gündemine gelmiştir. Ancak bu eleştirilere rağmen tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Bunun en somut örneklerinden biri, Vakfıkebir’in Bahadırlı Mahallesi ile ilgilidir. Pandemi sürecinde mahallenin imamı, kaymakamlık özel kaleminde görevlendirilmiştir.
Pandemi sona erip normalleşme süreci başlamasına rağmen ne imam görevine dönmüş ne de kaymakamlıktan bu konuda bir açıklama yapılmıştır. Sonuç olarak Bahadırlı Mahallesi, uzun süredir imamsız bırakılmıştır. Bu durumdan memnun olan neredeyse kimse yoktur. Topluma örnek olması gereken bir din görevlisinin, hak etmediği bir maaşı farklı bir görev üzerinden almaya devam etmesi de vicdanları yaralamaktadır. Günahı elbette kendinedir; ancak burada asıl sorgulanmasıgereken, bu sürecin neden hâlâ devam ettiğidir. Diyanet İşleri’nin konuya kayıtsız kalması ise ayrı bir soru işaretidir. Öte yandan Kaymakam Hacı Uzan Bey’in geçtiğimiz dönemlerde toplu hâlde bir umre ziyareti gerçekleştirdiği bilinmektedir. Kimsenin kimsenin dini vecibesiyle ilgilenme gibi bir hakkı yoktur; ancak kişisel hassasiyetlerin, toplumsal ihtiyaçların
önüne geçmemesi gerekir. Bir mahallenin temel dini hizmetten mahrum bırakılması, empati eksikliğinin açık bir göstergesidir. Görev süresinin sonuna yaklaşan Kaymakam Hacı Uzan Bey’in Vakfıkebir’den ayrılırken; yaptığı hizmetlerle, adil tutumuyla ve bıraktığı güzel izlerle anılmasını isterdik. Ne yazık ki bu fırsat iyi değerlendirilememiştir. İyi insan olmak iyidir.