Bu haftanın anahtar kelimesi “kaybetmek.”
Maç skoruyla ilgili değil elbette.
Daha çok, “kazandık sanırken kaybetmek” kavramıyla ilgili. “Şenol Güneş kalmalı mı gitmeli mi ?” tartışmalarının ruh hali böyle bir kavramda karşılık buluyor sanki.
Meşhur Tarkan şarkısının sözlerindeki gibi:
“…Tutunmak imkânsız / Bıktım yamalı sevdalardan / Yoruldum her bulduğumda / Kaybetmekten seni (…) Yanlış bahar kış güneşi / Dönüş yok o yıllara / Bil ki sana bu son veda…”
Toplu bir bellek yitimiyle ilgili bu kavram biraz da.
Tıpkı kentin “altın geçmişinin” bütün ihtişamına sahip çıkıp, aynı geçmişin birikiminin acımasızca tahrip edilmesini bir köşeden sessiz sedasız izlerken takındığımız tavır gibi…
Trabzon’da zaman zaman rastladığımız bir duruş, düşünüş hali, tavrı...
Kentin görkemli geçmişine haklı olarak iftiharla sahip çıkıp, o geçmiş etrafında birbirinden parlak imgeler, mitler, anlatılar yaratıp sonra, aynı kentin tarihi kimliği, doğal mirası tehdit altındayken o sahiplenmeden ani bir vazgeçiş gibi.
Görkemli geçmişimize dair bütün anlatılara, kültür tarihimizin bütün yapılarına, aktörlerine haklı ve büyük gururla sahip çıkarız.  1912’de inşa edilen opera binasını, dursaydı sanki içinden çıkmayacaktık gibi yad ederiz, ama Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi’nin daha geçenlerde işlevsizleşmesi olasılığına karşı gıkımız çıkmaz.
Toplumsal bellek yitimi, ülkenin içinde bulunduğu daha yaygın bir zihin ikliminin ve daha konvansiyonel tartışmaların konusu. Yeri gelince onlara da değiniriz.
Şimdi Şenol Güneş’i bulup bulup kaybetmelerimizin tarihini yazıyoruz hep birlikte.
Trabzonspor’un gündeminde, bu satırlar yazılırken bir kez daha, Şenol Güneş’in takımın başında kalıp kalmayacağı tartışmaları var.
Halbuki Şenol Hoca’nın Trabzonspor’la imtihanında gören gözler için şüphesiz ki ne ibretler vardır.
Bu yüzden kulüp tarihinin simge ismi Şenol Güneş, kalsa da ayrılsa da konuşulanlar, bir gün yazılacak “Trabzonspor’un Kitabı”na teorik çerçeve olacak nitelikte.   
Çünkü başta Hoca’nın temsil ettiği değerler var. Son yıllarda bağımsızlığını bir parça tartıştırsa da kulüp tarihinde bir çizginin, bir duruşun temsilcisi o.


Trabzonspor’u yaratan, futbol tarihi kitaplarında dipnotları değiştiren “Anadolu Devrimi’ne” bağımsızlığını kazandıran duyguların temsilcisi. Üstelik bu duyguların, üzerinde “teğellenmiş” gibi durmayan, hakiki ve her anlamıyla “hayattaki” son temsilcilerinden.
Müesses futbol nizamıyla mesafesi sonra... Hakan Kulaçoğlu’nun, mevcut futbol düzenini tanımlarken kullandığı yerinde ifadeyle “müteahhit futboluyla…
Futboldaki kayyum düzeninin çizdiği hizayı her seferinde bozmasıyla hatırladığımız yönleri çok fazla Şenol Güneş’in.
Hadi, “bunlar bizi ilgilendirmiyor, değer artık eski moda” derseniz, futbol birikimi, başarıları, teknik adamlık kariyeri ortada değil mi? Bunu da mı tartışacağız.
Hal böyleyken, Şenol Güneş’in “konuşulma” biçiminde sizce de gariplik yok mu ?
Üstelik yönetimin onca icraatı, aldığı kararlar, harcadığı inanılmaz paralar, mali kayıplar ortadayken…
Kurumsal işleyişi sorgulamamak; kulübün bir oyun kültürü yaratmasını öncelemek yerine sürekli saha sonuçlarını tartışmak her yönüyle zengin bir camia açısından, sonunda bir tür “mirasyedi” tavrı değil mi ?
Bu bence, Şenol Hoca’nın ayrılıp ayrılmamasından daha büyük, köklü, yakıcı, yıkıcı bir sorun.
Şenol Güneş belki bin kez tekrarlamıştır. Ona sorsanız, tarih bilinci, değerler sistemi, yönetim kültürü olan bir kulüptür hayalindeki.  Toplumsal hafızaya sahip bir camianın, şuurlu bireylerin günlük başarılara odaklanmak yerine, bir sistemle yıllara yayılan, futbol ve yönetim kültürü oluşturmak için sabretmesini diler, her şeyden önce. Takımın başında olup olmamasından daha fazla bunu önemsediğine eminim.
“Kış güneşi” gibi “yamalı sevdalardan” o da bıkmıştır.
Sevda demişken, Kış Güneşi şarkısında bazı Trabzonspor yorumcularını hatırlatan dizeler de var.
Bütün bu kaosun birinci dereceden sorumlusu olan mevcut yönetimi sorgulamak yerine,  Şenol Güneş’in gönderilmesini önceleri imalı, sonra da doğrudan dillendirmekten çekinmeyenleri hatırlatıyor:
“Yürekli olmadan / Meydan okumadan /Yaşanmaz aşk!”