Rus işgali sonrası, Tirebolu’dan Hopa’ya kadar kurtuluş bayramlarımız genelde şubat ayına raslar.
13 Şubat 1918 Salı günü Görele’nin kurtuluşu kesin bir tarih olarak ilk bayramımızdır. Ondan sonra doğu ilçeleri iki üç günlük süreyle birer birer kurtulmuştur.
Bu kurtuluş günlerini hafife alanlar Rusların Bolşevik ihtilalini öne çıkarırlar. Milis kuvvetlerin, vatan sevdalılarının gece baskınlarını görmezlikten gelirler. Hatta Rus tarihçilerin Görele’den Akçaabat’a kadar yirmibin ölü verdik deyişlerini bile göz ardı ederler.
Bunca Rus ölüsünü gömemediğimiz için 1918 Temmuz ayında adı geçen bölgede taun salgını, binlerce insanımızı alıp götürmüştür.  Biz millet olarak yakın tarihimizi çok iyi bilen bir toplum değiliz. Bize öğretmediler, biz de bizden sonrakilere öğretemedik. Bu yazı serisinde siz okuyuculara çok acı ama gerçek birkaç olayı anlatmak istiyorum.
Yıl 1978, bir otobüs dolusu öğrencimle Çanakkale’ye gittik. İncelemeler yaptık, gençleri geçmişten geleceğe bir tarih köprüsünden geçirdik. Anzak Koyu’ndaki Anzak heykelin tarihçesini öğrencilerime öğretmeye çalıştığım sırada birkaç tane daha ziyaretçi grupları geldi. Onlar da beni dinlemeye, alkışlamaya başladılar.
İçlerinden yaşlı başlı bir beyefendi beni tebrik etti: “Ben de sizden bazı bilgiler öğrendim” dedi. Mutlu oldum. “Ben Prof. Dr. Ozan Ozankaya’yım” dedi. Arkasından şunları söyledi: “Çanakkale’de 255 bin şehit verdik. İçte ve dışta bu savaşla ilgili 40 bin tane kitap yazıldı. Karadeniz’de Tirebolu’da 1,5 milyon şehit verdik. Kaç tane kitap yazdınız” dedi. Cevap: Hiç... Bugüne kadar bu konuda yazılan kitap sayısı sadece dört tane... Bunlardan en ayrıntılı olanlarını Emine Özgenç ve Hasan Kalyoncu kardeşlerimiz yazdılar. Onlar da roman türü. Tarih araştırması değil...
Tarihi belgeleri araştırıp gençlere anlatamadığımız için Ermeni beyleri Vasil ve Kosti’nin yaptığı gaddarlıkları, insanlık dışı tecavüzlerini bizden sonrakilere aktaramadık. Çavuşlu Deresi’nde Ruslarla çarpışırken omzundan vurulan Sofuzade Yusuf’un hüngür hüngür ağlayışını öğrencilerimize öğretemedik. “Ölümden döndüm ama, Rus kurşunu ekmek torbamın kayışını kesti. Ekmeğim dereye düştü. Avuç içi kadar mısır ekmeğim on günlük azığımdı” deyişi gönümüzde özgürlüğümüzün anlamını bilmeyenlere tokat gibi bir cevap değil mi?
Eynesil’den sonra bugün Beşikdüzü’nde de kurtuluş bayramları yapılmıyor. Acaba Ruslar Eynesil’den Vakfıkebir’e helikopterle mi geçti...
Bir ilçenin kurtuluş tarihi düşman öncü kuvvetlerinin şehri terk ettiği tarih değil, artçı kuvvetlerin şehri terk ettiği tarihtir.
Bu nedenlerle komşu ilçelerimizin bir çoğunun kurtuluş tarihi gerçek tarihlerle örtüşmüyor.
Görele’den sonra Milis kuvvetler Ağasar Deresi’nde Rus artçı kuvvetleriyle bir gün, bir gece savaştığını rahmetli Gazi Süleyman amcamdan dinlemiştim.
İddia ediyorum; Beşikdüzü 16 Şubat 1918 günü düşman işgalinden kurtulmuştur. O tarih perşembe günü ilçemizin haftası olmuştur.
Not: Gelecek yazıda çok kayıp veren Rus generalin Kîlita Kalesi’ne yazdığı tehditvari kitabeyi anlatacağım.