"sağdan git hep sağdan

kaldırımın sağından

dikkat et sen hep buna..."

Ülkemizde 80'li yıllarda çocuklar sokakta yürümeyi öğrensin kaldırımlarda düzen içinde olsunlar diye uydurulmuş bir şarkının nakaratıydı. Bu şarkıyı küçükken beynimize kazıyan toplumsal kodlamalar şimdi nerelere gitti?

Yazar Robert Moor "Patikalar Üzerine" adlı kitabında "Yol dünyayı anlamlandırmanın bir şeklidir", diyor ve "...diğer hayvanlarla kurduğumuz bağlar milyonlarca yıl içinde insanları bugün oldukları hale getirmiştir.’ diye ekliyor.

Çağımız dünyasında bazı refleks davranışları edimlemiş toplumların yaşam biçimlerini konuşuyoruz. Örneğin pandemi döneminde "Sosyal mesafe" en çok konuştuğumuz şeydi. Çünkü mesafe artık hayati bir önem teşkil ediyordu. Mesafe konusunda İsveç örneği sosyal medyada bolca paylaşımı yapılan görsellerdendi. Çünkü İsveç gibi İskandinavya'ya dahil toplumlar sosyal mesafeleri ile tanınırlar. Tarihsel süreçte yaşanılan olaylar, veba gibi salgın hastalıklar neticesinde toplumsal kodlamalar şekillenmiştir. Mesafe toplumların yaşam tarzlarını ve kalitelerini belirlemiştir. İsveç' te bir alışveriş merkezinin kapısına doğru ilerlerken, size yok veren veya kapıyı tutan insanlar görürsünüz. Mesafe bizi diğer canlılardan ve toplumlardan ayırır

Medeniyetin ölçülerinin başında, sosyal alanda yürüme düzeni gelir. Eski bir Roma atasözü " Yürümekle çözülmeyecek sorun yoktur." der. Yaşamımın büyük kısmını bu şehrin dışında geçiren birisi olarak açıkça söyleyebilirim ki,  Trabzon' da yürümek bir çiledir ve eğer varsa yürüyerek çözülecek bir sorununuza, dışarıdan zahmetsizce eklemlenen yeni sorunlarla evinize geri dönersiniz. Şehirde insanlar ya üstünüze üstünüze gelir ya omuz atarak yanınızdan hızlıca geçer veya yolun ortasında sohbete tutuşur. Bunlar şehrin yıllardır ürettiği toplumsal kodlamaların sonucu. Kabalık, egoyla ve bencillikle sosyal mesafeye eklemlenen nobranlıķla bir davranış haline gelmiş ve getirilmiştir. Şehrimizde yürümek kim ne dersin desin bir eziyettir. Şehrin iki büyük işlek caddesi olan "Uzun Sokak" ve "Maraş Caddesi" trafiğe kapatılmasına rağmen yürüyüşü imkansız hale getiren rotalardır.

David Le Breton "Yürümeye Övgü" kitabında belirttiği gibi, "Yürüyüş dünyanın tadını çıkarmaya götüren bir yoldur, çünkü mola vermeye, iç huzura imkân tanır, ortamla sürekli temas halinde olmaktır, dolayısıyla insanın kendisini mekânların duyumsallığına ölçüsüzce ve engelsizce sunması demektir."

Yürümek, aynı zamanda hayatla sürekli temas halinde olmaktır. Şöyle bir köşede durup şehri izlemek için mola vermektir. Yürümek keyifli bir eylemdir. Çünkü gündelik yaşamın zorlamalarından geçici olarak kurtulmaktır.  Peki şehirde mesafe nerede başlıyor, nerede bitiyor. Yürümeye övgü mü sövgü mü bu yaşadığımız sokaklar?

80'li yılların çocuk şarkısını günümüze ve şehrimize uyarlayacak olursak.

"sağdan git hep sağdan

kaldırımın sağından

Soldan git hep soldan

..."