Canlılar için olmazsa olmazlardan birde sudur. İnsan vücudunun dörtte üçünün su olduğu gerçeğinden hareketle su tüm canlıların vazgeçilmezidir. Su sadece biyolojik devamlığımızı sağlamanın yanında birçok alanda ilham kaynağımızdır.

Mesela dağdan şırıl şırıl akan suyu düşünün. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya. Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der erenler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.” Bugün toplum olarak böyle bakabilme yaklaşımına ne kadar çok ihtiyacımız var.

Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar. Yok, eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.

Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler. Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. Su aynı zaman da hayrattır, kimyadır ve felsefedir. Her haliyle yaşam düşünen, aklıselim vicdan sahiplerine çok şeyler katar, ışık olur, ufuk olur. Bunu Tevfik Fikret’in yağmur şiirinde gördüğümüz gibi Üstad’ın, Sakarya şiirinde de görebiliriz.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek Sakarya şiirinde ‘Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar, Birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Bu şiirde Üstad, suyun asaleti, ahengi ve doğaya kattıklarının yanın da düşünce dünyamıza ve fikir ikilimize neler kattığını göstermiştir.

Şems-i Tebriz’i de “Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir” der. Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir. Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar. Bilir ki aktıkça temizlenir.

Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzeri yosunlaşır ve Sufiler bu yüzden derler ki: “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.” Mesela su değişimden hiç korkmaz. Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar.

Su değişimi ne güzel de anlatır. Bazen yağmur olur, bazen buz olur, bazen buhar ve bazen de gözleri kamaştıran kar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne yağmur olup iner yine yere. Buharlaşarak gökyüzüne çıkması, buhar olup diyar diyar dolaşması ve sonrasında yağmur olup biz canlılara, bitkilere hayat olması ne güzel bir rahmet. Ayrıca suyun uyumu örnek olmalı insanoğluna. İçine girdiği kabının şeklini alsa da ana karakterini asla terletmez. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmediği gibi görevini de aksatmaz. Her yere her şeye uyum sağlar. Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır... Suyun önemine binaen “suyu kirletmek hayatı kirletmektir” diye güzel bir söz vardır literatürümüzde. Su maddi hayatımızın kirlerini temizlediği gibi fikir, düşünce, kültür hayatımıza da yön verir. Bir yabancı yazarın bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum. “Eğer suyun kaynağı senin gönlünden fışkırmıyorsa; susuzluğunu asla dindiremezsin.” demiş. Bu kadar değerli bir nimetin en bol olduğu memlekette doğmak, yaşamak ve sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek azdır.

Hayırlı Ramazanlar