HORONUN ÖTESİNDE BİR VİZYON MÜMKÜN MÜ?

Her yıl farklı şehirlerde düzenlenen Trabzon Tanıtım Günleri…

İstanbul’da, Ankara’da, Kocaeli’nde, Sakarya’da gurbetteki hemşehrilerimizi buluşturuyor. Kemençe sesiyle, horon halkalarıyla, hamsi kokusuyla memleket özlemini dindiriyor.

Ve artık yalnızca gurbette değil; Trabzon’un kalbinde, kendi sokaklarında da yapılıyor. Şehrin merkezinde açılan stantlarda, Trabzon’un ürünleri, kültürü, mutfağı yine Trabzonlulara tanıtılıyor.

Ama işte tam da burada durup sormamız gerekiyor:

Bunca emek, bunca bütçe, bunca hazırlık… Trabzon’a kalıcı olarak ne kazandırıyor?

Evet, inkâr etmeyelim. Bu etkinlikler coşku yaratıyor. Gurbette yaşayan hemşehrilerimiz hasret gideriyor, birlik ve beraberlik duygusu tazeleniyor. Kemençe susmuyor, horon hiç bitmiyor. Trabzon’un adı Türkiye’nin dört bir yanında yankılanıyor.

Ama bir de diğer tarafı var…

Turizme gerçekten kalıcı bir katkı sağlıyor muyuz?

Satılan ürünler, Trabzon’daki üreticinin elinden mi çıkıyor, yoksa büyük firmaların vitrininden mi?

Kültürümüzü tanıtırken folklorla mı sınırlı kalıyoruz, yoksa tarihimizin, edebiyatımızın, sanatımızın derinliğini de yansıtabiliyor muyuz?

Gençlerimiz, girişimcilerimiz, sanatçılarımız bu etkinliklerde kendine yer bulabiliyor mu?

Trabzon’un marka değerine ölçülebilir bir katkı yapılıyor mu?

Ve daha çarpıcı soru:

Trabzon’un kendi içinde yapılan Tanıtım Günleri, yerel üreticiye gerçekten destek oluyor mu, yoksa Trabzonluların zaten bildiği ürünleri tekrar Trabzonlulara satmaktan öteye geçemiyor mu?

Şunu kabul edelim: Bugünkü haliyle Tanıtım Günleri, çoğu zaman bir şenlik havasında kalıyor. Kalabalık, coşku, horon… Ama sonrası? Şehre kalıcı ne bırakıyoruz? Turisti mi çekiyoruz, yoksa kendi kendimize eğlenip avunuyor muyuz?

İşte bu noktada sorumluluğumuz devreye giriyor. Çünkü Trabzon bu vitrine değer. Ama sahiplenmek sadece alkışlamak değildir; eleştirmek, sorgulamak ve daha iyisini talep etmektir.

Düşünün…

Eğer Tanıtım Günleri sadece “horon ve hamsi” ile sınırlı kalmazsa,

Eğer Trabzon’un tarihi, doğası, edebiyatı, sanatı, sporu, gastronomisi doğru kurgularla sahneye taşınırsa,

Eğer gençlerimize, üreticilerimize, girişimcilerimize gerçek fırsatlar sunulursa…

O zaman bu organizasyonlar sadece birkaç günlük coşku değil, Trabzon’un geleceğine yatırım olur.

Şimdi hep birlikte sormamız gerekiyor:

Tanıtım Günleri, sadece hemşehrilik sevdasının bir yansıması olarak mı kalacak, yoksa Trabzon’un yarınlarını şekillendiren güçlü bir vitrine mi dönüşecek?

Cevap aslında çok net:

Bu soruya Trabzon’un vereceği yanıt, bizim vizyonumuzda ve sahiplenme biçimimizde gizli…