Trabzon son yıllarda çok büyük felaketler yaşadı. 2019 yılındaki sel felaketinde Trabzon ve Akçaabat sular altında kaldı. Değirmendere Vadisi'nde ne varsa, dere hepsini silip süpürdü, denize taşıdı. Ancak bu yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmadı. Aynı Değirmendere Vadisi’ne sanayi siteleri, terminal ve ambarlar inşa edildi.

Bu da yetmedi; Tabakhane ve Zağnos dereleri önce kentsel dönüşüm projeleriyle istimlak edilip boşaltıldı, ardından bu alanlara dükkanlar, öğretmenevi, ortaokul, belediye hizmet binaları ve işhanları yapıldı. Üstelik bunlara tapular çıkarılıp sırayla satışa sunuldu. Bir gün büyük bir sel felaketi daha yaşanırsa, bu yapılar suyla dolarsa ya da üzeri taşarsa, yine “Allah milleti korusun” denilecek.

Tüm bunlar yaşanırken, başta teknik oda başkanları olmak üzere sivil toplum örgütlerinin liderleri sadece izlemekle yetindi. Hiçbiri yetkililere “Ne yapıyorsunuz, kendinize gelin” demedi. Ardından bu kişiler, sırayla belediye meclis üyesi yapıldı. O gün “Ya şimdi konuş, ya ebediyen sus” denildi ve onlar da ebediyen sustular. Daha sonra bazıları danışman oldu. Kim ne danışıyor bilinmez, ama her fotoğrafta boy gösteriyorlar. Ne çözüm üretiyorlar, ne de üretme imkanları var. Çünkü yetkileri yok.

Milletvekillerinin yetkisiz kılındığı bir dönemde, belediye başkanlarının ne kadar yetkisi olabilir ki? Muhalefetteki belediye başkanları zaten eli kolu bağlı durumda. Bugüne kadar iktidarın sopasıyla baskı altına alınırken, şimdi de üzerlerine yargı sopasıyla gidiliyor. Bunun adına da demokrasi deniliyor. Sevsinler sizin demokrasi anlayışınızı...