Bu utanç bize yeter. Gazze’de, Refah’ta parçalanan minik bedenlerinden akan kanlar, durdurulmayan katliam insanlık vicdanını yakıp yıkıyor. Siyonistlerin ve destekçileri emperyalistlerin ortaklaşa yaptıkları zulmü zirve yaptı. Hayattan koparılan canların rakamlarla ifade edildiği ve sözde özgürlükçü, insan haklarının bayraktarı olduğunu iddia edenler sus pus. Batılı idareciler batmış, Doğu, Müslümanların ve Arapların yaşadığı ülkeler farklımı ki?

Filistin’deki zulüm vicdan sahiplerini yaktı küle çevirdi. Mazluma dini ve ırkı sorulmaz anlayışının hakım olduğu bir milletin evlatlarını ve ehli insafı bu zulümüm sürmesi kahrediyor. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Yahudiler mi dediniz, onlar yumurta pişirmek için, dünyayı ateşe verebilecek lanetliklerdir.” sözünü hatırlıyor ve gereken tedbirin alınmamış olması kahrediyor.

Zulüm gören halkların yaşadığı travmaların daha acısını başka halklara yaşatabileceklerini, bugün anlıyorum.
Farkında olmadan Siyonizm propagandası altında kalmış ve onların geçmişte Naziler tarafında fırınlarda diri diri yakıldığı yalanına ve halen en güçlü, en azimli en iyi düşünen halkı olduğuna inandırılmışız.

Bilim dünyasına sundukları katkıların yalanı ve ırkçılık karşıtı geliştirdikleri söylemlerin teorilerde kaldığını bugün anlıyoruz. İnsaf sahibi bütün insanların tüm düşünceleri daha akıllıca okunması gerektiğini anlıyorum... 
Bugün uluslararası siyasette devletlerin gücünü maksimum seviyeye çıkarması gerektiğini söyleyen perspektifler hâkimken, ahlaki ve insani değerlerden bahsedilmiyor. Meydanlarda vicdan sahibi başta Avrupa olmak üzere binlerce kişinin tepkisine rağmen uluslararası kurumlar duyarsız. Müslüman oldukları için öldürülen insanları görünce anlıyorum. O büyük savaşların ardından insan haysiyeti, onuru, barışı, çocuk haklarını, insan haklarını ve huzur adına yazılan o yüce bildirilerin, anlaşmalarını, sözleşmelerin göstermelik olduğunu bugün anlıyorum. 

Artık dünya devletleri ve milletlerinin sulh yalanına inanmıyorum. NATO’nun, Birleşmiş milletler G- 20’ler, AB’nin ve mevcut diğer uluslararası kuruluşlarının dünya insanlığına verecek bir şeyinin olmadığını biliyor artık insaflı toplulukların yeniden bu alanda insanı, çevreyi, doğayı, adaleti ve vicdanı baz alan yeni sistemlerin kurulması gerektiğine inanıyorum. Bu zulmü, katliamı ve bunca savaş suçunun işlendiği bir savaşı durduramıyorsa ne işe yarar bu kuruluşlar. Artık birilerinin, barış, sulh, demokrasi, özgürlük, medeniyet gibi yalanlarına inanmayalım.
“Eğer barış istiyorsan da savaşmak zorun da olsan da güçlü olmak mecburiyetindesin” yaklaşımı devlet düzeyin de benimsenerek gereken tedbirler alınmalı. Anti emperyalist hisler yetmiyor, her birimiz bilinç dünyamızı geliştirmeli, savaşın gerçekliğini anlamalı ve gerekli tüm donanımlara sahip olmalıyız. Yaşanan acıların sıradanlaşmaması için güçlü olmamız gerektiğini bugün acizi yetimizi görünce anlıyorum. Savaşın gerçekliğini görünce anlıyorum. 

Müslüman olmalarına rağmen petrol zengini ısmarlama devletlerin iradesiz ve duyarsızlıklarından dolayı utanıyorum…
Bunca acı yaşanıyorken tepkisiz kalan aydınların ve sanatçıların ve dahi devrimcilerin sessizliğinden dolayı utanıyorum… Devrimci denince de Deniz Gezmiş’in Filistinlerle ilgili mücadelesinin değerini bugün çok iyi anlıyorum.
Adalet bir şeyin olması gerektiği yerde olması olarak tanımlanıyor. Gazze’de çocuklar olması gerektiği yerde değil! Bugün bir baba olarak Filistinli babaların yüreklerindeki yangını öylesine hissettim ki çocuğumu sevmeye utanıyorum… 
Bugün Filistin adını duyunca, insanlığımdan utanıyorum...

Sadece zalimler için yaşasın cehennem demiyor, onlara destek veren, zulme dur demeyenler için de aynı akıbetin, temenni ediyorum. Vicdan sabi olarak İnsanlığımdan Utanıyorum…