Daha önce birçok düşünür ve siyasetçinin saptadığı ve benim de kimi yazılarımda anımsattığım, “cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir” sözü ve gerçekliği tam da Türkiye’de iktidarın ve bağlı bulunduğu uluslararası çevrelerin siyasi “atraksiyonlarını” yansıtmakta. Daha açık bir anlatımla emperyalizm bağlantılı iktidar, saltanat savaşımının yerli gericilikle bütünleşip yüz yılı aşan iddialarına yeni yollar açma çabası içinde. Bunun için yapılan düzenlenmeler yeni bir anayasayla “taçlandırılmalı”, sözüm ona “yasal”, “hukuksal” bir temele dayandırılmalıydı. Yolun sonu görülmekte, sabırsızlık ve telaş artmaktaydı. Aksi durumda “takke düşecek, kel görünecekti”!
Cumhuriyeti 1923 öncesine dönüştürmek isteği, iktidar çevrelerinin ve dostlarının zaten sık sık “ağızlarından kaçırdıkları” bir düştü! Bunun için adım adım giderken iç ve dış koşullar, biraz da “ortam/iklim” olgunluğu bekleniyordu. Tam da dış koşulların “uygunluğunu” saptayan anlayış devreye girerek yeni aparatlar ve “kahramanlar” yaratmaya başladı. Karşı devrim sürecini bir adım daha ileri taşımak ve sonunda Cumhuriyeti ve onun kurucu iradesi olan 1924 Anayasasını, elbette tapusu olan Lozan’ı geçersiz kılmaktı amaç! Bu Türk Devrimi’ni ve onun kesintiye uğrayan/uğratılan Milli Demokratik niteliğini ve kalıtını/mirasını tamamen yok etmek demekti.
Sözümün geleceği yer belli; son açılım. “Terörsüz Türkiye” diye PKK’nin “silah bırakma süreci”, kongresi ve “sonuç bildirgesi”. Bildirgenin arka planını ve stratejik öngörüsünü görmeden kısır polemiklerle uğraşmayı ilgili siyasi aktörlere ve yaygın medyaya bırakarak ülkemiz çıkarına uygun tehlikeyi gündemde tutmak çok önemli diye düşünüyorum. Nedir bu tehlike, Güney komşularımızda biçimlenen yapılanmaların ülkemizde de nasıl oluşturulacağı sorunsalı. “Büyük Kürdistan” oluşumunun Türkiye toprakları biçimlenmeden, bölünüp/parçalanmadan olamayacağı gerçekliği! ABD’nin bizim yerli ahmakları da “ikna” ederek uygulamaya koydukları sürecin can alıcı, belki son halkası.
Emperyalizm olgusunu göremeyen/görmek istemeyen geniş bir egemen siyasi yelpaze bugün ülke siyasetine damga vurmakta! ABD/İSRAİL ve NATO’nun varlık nedenlerini sorgulamayan/sorgulayamayan anlayışlar siyasetin ve ülke yönetiminin baş aktörleri durumundalar. Bu partiler ve siyasi çevreler, ülke, bölge ve dünya sorunlarını ABD ve emperyal mantıkla çözme peşindeler. Daha açık nasıl anlatılır, bilmiyorum!
*PKK’nin ülke dışı yapılanmalarına on binlerce silah ve mühimmat veren ABD değil mi?
* PKK’nin de içinde bulunduğu Suriye, Irak ve İran’da değişik adlarla varlıkları belli üst yapılanmanın/çatı örgütünün adı KCK değil mi?
* Bu KCK başta ABD olmak üzere birçok ülke tarafından sözüm ona terör örgütü olarak kabul edilmiyor mu?
*Gerçek bu denli çıplak iken “PKK koşulsuz silah bıraktı” aldatmacasına, hem de arkada Emperyalizm ve SEVRCİLER varken inanacak mıyız?
*Kimi Türk siyasetçisinde bu ahmaklık olabilir ancak Türk ulusu ve bütünüyle halkımız bu ahmaklara ve ahmaklığa aldanmayacaktır! Geldiğimiz bir 19 Mayıs Haftasında bunları konuşuyor/yazıyor olmaktan hicap duymalıyız! -Gerçi bu ayıp Ülkemizi bu duruma düşürenlerin ayıbı ve utancıdır.-
Bildirgeyi tümüyle ele almayı gereksiz buluyorum. Kimi alıntılar fotoğrafın tümünü görmeye yetecektir. Dahası bir tanıdık senaryonun, çok da güncellenmeden yeni bir sunumu denilebilecek bir küstahlık var orta yerde. Önce 1924 Anayasasını ve Lozan’ı öncelemeyip dahası tanımayan bir ilkesel duruş yansıtıyor yeni “barış” bildirgesi! Bu yeni SEVR ve Cumhuriyet Devrimi öncesine dönüş talebidir!
Alıntılıyorum: “Partimiz PKK, kaynağını Lozan Anlaşmasından ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı.” denerek varlığını, konumunu, kimliğini, iddiasını vurguluyor. “Barış düzlemi”, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve devrimci aydınlanma iradesine karşı çıkarak İslamcı kanat ve tabanla, “Yeni Türkiye” diyen anlayışla sinsi bir uyum sağlamakta. Şöyle ki, AKP MKYK üyesi “zat” -adını sayfama almayacağım-, “hükmettikleri bir tarih avuçlarının içinden kayıp gidiyor. Lozan delinecek diye feveran ediyorlar. Lozan’la beraber kimi sınıf ve zümrelerin elde ettiği kazanımların tarihe karışacak olmasından korkuyorlar…” sözleriyle stratejik ortaklığı ve nihai amacı da itiraf etmiş oluyor.
Bu kimliği ile PKK/DEM ’in, iktidarın Cumhuriyet karşıtlığı çizgisine destek verdiği çok açık. Tam da bu koşullarda ve bu aşamada bir kez daha ama son olması dileğiyle vurgulayıp anımsatıyorum ki hiç kimse kutsal “barış” ve “kardeşlik” söylemine ve siyasetine sığınarak gizli ya da açık planları/senaryoları/kurguları topluma dayatmasın! Kimseyi de “barış karşıtları” safsatasıyla suçlamasın! Ayrıca kimse “özgür” ve “demokratik siyaset” diye, yeni bir “yetmez ama evet” yöntemini, versiyonunu/görünümünü ısıtıp yeni ahmaklar aramasın!
Gerçi her dönemin “akıl küpleri”, “özgürlük timsalleri”, “Marksist” “çözümleme ustaları”, “demokrat aydınlar” ve “enteller”, geçmişte olduğu gibi “referandumlar” öncesi nasılsa bulunur ve ekranlarda kanal kanal gezdirilir; demagojiyle bu ülkenin Cumhuriyetçilerine ve Devrim bekçilerine saldırır/saldırtılır; unutmuşum!
-Yarınlar Güzel Olacak-