Ukrayna-Rus savaşı çıktığından beri, her geçen gün kötüleşen yaşam koşullarına gerekçe bulmanın “sevinciyle”, iktidar partisinin “etkili ve yetkili ağızları” sık sık “farkındayız” sözcüğünü kullanmaya başladılar. Aylardan beri “zam sağanağıyla” halkı yalanlarla oyalamaya çalışanlar, kamuoyunu “fahiş fiyat müfettişleri”, enflasyonun ve sıtokçuların polisiye oyun gibi peşlerine taktıkları “timlerin” haberleriyle kandırdılar. Sonra da 20 Aralık gecesi küçük yatırımcının dolarlarını buhar ettiler.

“Farkındayız” diyebilmek için “farkında olmak” deyiminin anlamlarını içselleştirmek gerekir: “Sezmek, anlamak / Görülmesi ya da bilinmesi gereken şeylerden haberi bulunmak / Kavranması gereken bir şeye dikkat etmek.” Bir başka deyişle “bir şeyin varlığını anlamak / birinin ne yaptığını görmek” demektir.

Savaşa kadar Türkiye’nin, Türk insanının yaşadığı korkunç koşulları, hayat pahalılığını, gelir azlığı ve düşüklüğünü, fahiş zamları, halkın doğalgazı ve elektiriği kullanamayıp soğuğa teslim oluşunu, halk ekmek kuyruğuna girişini, pazar atıkları içinde yiyecek arayışını, bu ortamı hazırlayanın da iktidar olduğunu “sezememişler, anlayamamışlar, görmemişler.”  

Düne kadar “farkındayız” demeyenler, özeleştiri yapıp kendini sorgulamayanlar, “biz nerde hata yaptık” sorusuna muhatap olmayanlar, yaptıkları her işi eksiksiz-yanlışsız, doğru kabul edenler, başlarına taş mı düştü, ne oldu da birden “farkındayız” demeye başladılar? Her işin “millet menfaatine” göre değil de “oya” göre yapıldığı bu ülkede, “demek ki, ufukta sandık görünüyor”, günah çıkartmak için, siyah-beyaz, kırmız-mavi, fulü yalanlar gırla gidecek.

Bir aya kadar “fahiş fiyatlar” denilirdi ama “fahiş zamlar” ağza bile alınmazdı. Marketler, etiketler kontrol edildi, “sıtokçulukla” suçlanan tedarikçilerin depolarına baskınlar yapıldı; soğan, patates suçlandı. Faiz, enflasyon ve hayat pahalılığı karşısındaki TÜİK rakamları gerçeği yansıtmadı, inandırıcılığını yitirdi. Piyasanın uçuk kaçık fiyatları karşısında işçiye, memura, asgari ücretliye, emekliye yapılan zamlarda, devletin her işinde kullandığı dolar-avro göz önüne alınmadı. Alınan, satılan, taşınan her ürüne, doğalgaza, akaryakıta, elektiriğe kura göre zam yapılırken, vatandaşın aylığına, ürününe, yaşam sıtandardına dolar hiç uğramadı. Ama “köprüden, yoldan, tünelden geçerken dolara-avroya göre ödeyeceksin” dendi, sözleşmeler öyle yapıldı, söke söke almak için Londra mahkemeleri yetkili kılındı.

Hazine ve Maliye Bakanı Türk Lirasına hakaret edercesine, utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan “gideceği bir yer yok. Şu anda dolar karşısında Türk Lirası en düşük seviyesindedir” diyebiliyor. Yabancı paraya yüksek faiz çağrısında bulunuyor. Kur garantili faiz yükünün altından bakalım Hazine ve bu millet nasıl kalkacak?

 Bir yanda “çekilen sıkıntıların ve hayat pahalılığının farkındayız” diyenler var, diğer yanda da “kuyruklar kalksın diye zam yapıyoruz” cehaletini gösterenler de… Enflasyonla mücadele bu mudur?

“Ben bilirim, onların kafası basmaz” denmesine karşın, ekonomiyi yönetme başarı ve becerisi gösterilmedi, inatla hareket edildi; “faiz sebep enflasyon neticedir” dendi. Faiz indirildi, enflasyon hortladı, “netice” olmadı, katlanarak yükseldi. Neredeyse “politik faizin” dört katı oldu. Tüm günahlar, beceriksizlik ve başarısızlıklar Ukrayna-Rusya savaşına yüklendi: Savaş olduğu için bu zamlar, bu pahalılık, savaş olduğu için bu enflasyon, bu yüksek kur ortaya çıktı. Değerli okuyucular, her zaman olduğu gibi yine “iktidarın bir suçu, eksiği, gediği, yanlışı, beceriksizliği ve başarısızlığı” yok: Suçlu savaş, günah keçisi, savaş!

Aslında şiraze üç yıl önce kaydı. Yıllardır yatırımlar betona yapıldı. Üretime dönük, istihdamı artıracak, işsizliği azaltacak fabrikalar kurulmadı. Tarıma-hayvancılığa özgü bilimsel politikalar geliştirilmedi.

Türkiye toprakları verimli ve geniş bir ülke… Buğdayından nohuduna, pamuğundan mercimeğine, pancarından mısırına, pirincinden susamına, zeytininden ayçiçeğine kadar, elmasından narenciyesine, kavundan karpuzuna kadar desteklensin, devlet çiftçisini yalnız bırakmasın, çiftçisini küstürmesin. Soğan, patates üreticisi suçlu muamelesi görmesin. İlaç, yakıt, gübre, elektirik çiftçiye mal oluş fiyatından verilsin. “Bu topraklarda yetişen gıdalar üretilmiyor, desteklenmiyor, sorun oluyor ve ithal edilirken sıfır(0) gümrük uygulanıyorsa  orada ihanet, orada pis kokular var demektir.  

Bu dertler, bu sıkıntılar, bu sorunlar sıkışınca değil, en rahat olunduğu zamanlarda “fark edilsin, görülsün”, bilimsel yöntemlerle çözülsün. Savaş gelmeden önce düşünülsün, “çiftçinin yanında” yer alınsın, kızarak ithalata gidilmesin, gümrük sıfırlanmasın, “deliler gibi üretmeleri” sağlansın.

“Farkındayız” diyebilmeniz için, fahiş zamları, fahiş enflasyonu, durmaksızın akaryakıta, doğalgaza yapılan zamları, yanlış tarım ve hayvancılık politikalarını, toprağımızda yetişen ürünleri gümrüğünü sıfırlayarak dışardan almayı, ekonomik dengeleri bozarak fahiş kur yükselişini, savaşı bahanenin ortasına yerleştirmeyi başkaları yapmış olması gerekir. Hatasını kabul etmeyenlerin “farkındayız” demeye hakları yoktur. Öncelikle özeleştiri yapınız, zincirleme hatalarınızı kabul ediniz, ondan sonra “farkındayız” deyiniz.

Sağlıkla, sevgiyle kalın…