Çok heyecanlıydı! İlk defa karların üstünde kayak yapacaktı. Bir türlü o akşam sabah olmamıştı onun için. Nihayet güneş pencereden sızmış, onun uyanık gözlerinin baktığı kayak takımına vuruyordu. Artık sabah olduğunu anlamıştı. Bir hamlede yatağından kalktı ve aceleyle yatak odasının kapısından fırladı.
Arkasında bıraktığı rüzgar komidinin üstünde bulunan karne ve teşekkür belgesini havalandırmış, sanki "Biz de senin heyecanına ortak olmak istiyoruz!" dercesine havada süzülüyordu. Daha karne yere düşmeden "Baba, anne!" bağrışları evi sarmıştı. Diğer odada uyuyan abla bağrışlarla uyanmış, koridorda koşan kız kardeşinin heyecanını gülümseyerek izliyordu.
Evde karıncalardan izlediğimiz telaşa benzer bir telaş başlamış, daha önce yapılan plana uygun bir şekilde birbirlerine engel olmadan hazırlanan eşyalar karınca düzeniyle arabaya taşınıyordu. Bu ev ilk kez küçük kızın doğumunda bu kadar sevinçle dolmuş, bir de bugün kayağa ilk defa gidileceği için bu kadar sevinç yaşamıştı.
Annenin küçük kızdaki hamileliği çok zor geçmişti. Onun için altı ay sırt üstü yatmak zorunda kalmış, arada atlatılan düşük tehlikeleri ve sağlık sorunları ile dokuz ay boğuşmuştu. Bir kilo üç yüz gram doğduğunda yaşamaz gözüyle bakılmış, ancak o bir savaşçı gibi hayata sarılmış ve herkesi yanıltmıştı.
Hayatında verdiği mücadeleden dolayı ismi o olmadığı halde babası onu M.Ö 500 yıllarında Karadeniz’in doğusu, Kafkaslar ve Hazar Denizi arasında Türk kavmi olan yaşayan İskitler (Sakalar) ilk Türk kadın kağanı olan "Tomris!" diye çağırıyordu. Babasının bu seslenişleri onu çok mutlu ediyordu. "Ben büyük savaşçıyım!" diye odadan odaya koşup bağırarak eğleniyorlardı.
Artık aile evdeki eşyaları arabaya koymuş, Kartalkaya’ya doğru yola çıkmışlardı. Onun yol heyecanı ve sorduğu sorular arabadakileri bunaltma noktasına getirmişti ki tepede gördükleri devasa otelle bu seyahat son bulmuştu. Otelin parkına giriş yaptılar; araba durur durmaz küçük kız hemen kapıyı açıp yerde duran kar ile ilk kartopunu hazırlayıp babasına fırlatması saniyeler içinde oluşmuştu.
Daha otele girmeden kar topu savaşı başlamış, dakikalarca devam etmişti. Otel dışında olanlar bu kar savaşını ve küçük kızın mücadelesini gülümseyerek seyrediyorlardı. Okulların tatili, çocukların sevinci, ailelerin bir arada bulunması bir mutluluk yumağına dönüşmüştü Kartalkaya’da.
Aile odaya yerleşmiş ve küçük kızın ısrarıyla alelacele kayak takımlarını alıp ilk tecrübesini yaşamak için kendilerini pistte bulmuşlardı. O gün yorgunluğun en büyüğünü tadıp o gece deliksiz uyuyacaktılar. Artık okul yok, iş yoktu. Küçük kız yorgunluktan akşam yemeğini yerken masada nerdeyse uyuyakalacaktı. Hep beraber odalarına çıkıp anne ve babanın kalacağı odada yarının planını yaptılar.
Daha sonra abla, kardeşini yanına alarak yan tarafta bulunan odalarına geçtiler. Yorgunluktan konuşacak halleri kalmadığı için derin bir uykuya geçtiler. Bu onların bu otelde geçirecekleri ilk geceydi. Ailece o uykudan hiç uyanmadılar. Küçük kızın karnesi olduğu yerde onları beklese de onlar evlerine hiç gelmeyeceklerdi. Bu sadece bir ailenin hikayesi. Ya diğerleri...?
Ben televizyon yayınlarını dahi seyredemezken ölenlerin yakınlarını dahi düşünemiyorum. Ne yaşanmışlıklar bir gecede son buldu. Sebep olanların Allah belasını versin. Kartalkaya'da ölenlerin mekanı cennet olsun. Yakınlarını kaybedenlere başsağlığı diliyorum.