Ergenekon ve Balyoz davaları ile milli ordumuza kumpas kurularak Cumhuriyetçi, vatansever subay ve astsubayların uyduruk senaryolarla hapsedildiklerini beraber izledik.
Bu olay aslında 30 yıllık senaryodur.
Bu ülkeyi yıkamayacağını anlayan siyonistler cami vaizi Fethulllah Gülen’i dışarıdan organize ederek başımıza bela etti.
Önce siyasilere kendini güçlü gösteren, her parti döneminde adamlarını milletvekili hatta bakanlıklara kadar taşıyan Gülen, hep iktidar partilerinin yanında yer aldı.
Hiçbir iktidarla ters düşmeyen, yumağını her dönem büyüten, hizmet hareketi adı altında dershaneler, okullar, üniversiteler açan, yer altı madenlerine el atan bu sayede bazı iş adamlarının katılımıyla bankalar açan, gazete ve TV’ler kuran, matbaalar açan, bu ülkenin en büyük holdingi haline gelen kendisi ABD’de yaşarken yeşil kuşak projesini gerçekleştirmek için yurt dışında okullar açan, Afrika’ya kadar uzanan Gülen’i her dönem destekleyen siyonistlerin asıl gayesi Cumhuriyet’i yıkmaktı.
 Ancak Türkiye Cumhuriyet’in son derece disiplinli çok güçlü bir ordusu vardı. Önlerinde çelik gibi duruyordu.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk “Ordumuz Türk birliğinin Türk kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş bir ifadesidir” sözleri bir milletin bütünlüğünü anlatıyordu.
FETÖ dershanelerinde ve okullarında yetiştirdikleri gençleri bu ordunun içine sızdırmak için askeri liselerin, harp okullarının, hatta kurmaylık imtihanlarının sorularını parayla satın aldı.
Bunlar ordunun içine sızarken, fark eden Cumhuriyetçi vatansever komutanlara, son 14 yılda hükümet edenler hep şerh koydu.
Bunun  için milli orduya Ergenekon ve Balyoz davalarıyla resmen kumpas kurdular.
Kafalarına göre savcılar, hakimler kendi ocaklarında yetişmiş polis müdürleri ve polis memurlarıyla yalnız subay, astsubayı değil ilim ve bilim adamlarını, ülkenin genelkurmay başkanını terör örgütü kurmaktan tutuklayıp cezaevine koydular. Müebbete mahkum ettiler.
 Gaye orduya gözdağı vermekti. Akıllarınca 28 Şubat’ın hesabını soracaklar. AK Parti’nin bam teline basacaklardı. Bunu da başardılar.
Bu arada FETÖ hareketini  ifşa eden MİT ve emniyetin yetkililerini uyduruk senaryolarla içeri tıktılar ve bunlar o kadar ileri gittiler ki kendilerine karşı çıkan hakim ve savcıları dahi kelepçeleyip cezaevine tıktılar.
Bu tutuklamalara karşı çıkan HSYK üyelerini hatta Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve hatta Sayıştay’ın yapısını değiştirmek HSYK’yı ele geçirmeleri gerekirdi.
Sırf bunun için referandum yaptırdılar.
Referandumun yapılacağı gece FETÖ “Yarın çok önemli gündür. Mezardaki ölüler dahi çıkıp oy kullanmalıdır” derken gayesini anlatıyordu. Ülkenin ana kumanda masasının başına geçmek istiyordu. Yani adamlarını HSYK’ya sokarak hukuk sistemine hükmedecekti.
Sonunda amacına ulaştı. Ülkenin gündemine Balyoz gibi oturan Ergenekon soruşturma ve yargılamaları  siyasileri kavga ettirirken o kadrolaşma ile meşguldü.
Tüm bakanlıkların üst düzey kadrosunu ele geçirip Milli Emlak’ın arazilerini üzerine geçirip servetine servet katarken, boş durmuyor bir taraftan da yurt dışında okullar açarak oralarda siyanonist projelerini hayata geçirmeye çalışıyordu.
Bu çocukları ülkemizde Türkçe Olimpiyatları adı altında devlet bürokrasisi ile buluşturuyor, ağlatıp sızlatıp parayı topluyordu. O kadar büyüdü ki bu FETÖ, 17-25 Aralık operasyonları için düğmeye bastı.
 Gayesi Başbakan ve etrafındaki bakanları, belediye başkanlarını, iş adamlarını yargılatacak Cumhurbaşkanını Köşk’e çıkarmamaktı.
 İşte buna Erdoğan’ın tepkisi sert oldu. FETÖ’cüleri bakanlıklardan uzaklaştırırken, Köşk’e çıktı ve hedef tahtasına konuldu. Etrafı sarılarak darbe senaryoları  gündeme kondu. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı bu ülkede halen vatanını ve devletini çok seven ordu komutanları vardı.
 Önce Cumhurbaşkanını uyaran 1. Ordu Komutanı Marmaris’ten ayrılarak İstanbul’a gelmesini sağladı. İstanbul’a inen Başkomutan Erdoğan bu devletin uçaklarını, helikopterini, tankını ve silahını bu millete doğrultanlara adeta meydan okudu.
 Türk halkını sokağa davet etti, tanklara karşı yürüyen 277 vatan evladını şehit oldu.
 Cumhuriyet’in kalbi demokrasinin mabedi TBMM’yi bombalayarak, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Özel Harekat Karargahı’nı yerle bir ettiler.
TRT’ye de el koyarken, özel televizyonları hesaba katmadılar.  Türk milletinin yüceliğini bir kez daha gördüler.
Şimdi bu hainler yüce adalete hesap verecek.
Korkmayın şeriatın kestiği parmak acımaz!