Siyasi ve İdeolojik kutuplaşma birbirimizle çekişme ve anlamsız tartışma gerekçelerimizi artırıyor. Çünkü,
Türkiye’de siyaset uzun yıllardır keskin kamplaşmalara dayanıyor. Toplumda sağ-sol, laik-dindar, muhafazakâr-modern gibi birçok eksende ciddi ayrışmalar var. Siyasi liderler de çoğu zaman uzlaştırıcı bir dil yerine kutuplaştırıcı bir söylem kullanarak bu bölünmeleri derinleştiriyor.
Ekonomik stres ve geçim sıkıntısı günübirlik bütün düşünce dünyanızı altüst ediyor.
Ekonomik yetersizlikler toplumdaki gerilimi artırıyor. İnsanlar geçim derdine düştüğünde daha tahammülsüz hale geliyor. İşsizlik, yüksek enflasyon, gelir adaletsizliği gibi sorunlar bireyler arasında hoşgörüsüzlüğü tetikliyor.
Toplumsal hafızadaki travmalar sosyolojik yapımızı zaman zaman tetikliyor.
Türkiye tarihi boyunca darbeler, faili meçhul cinayetler, etnik ve mezhepsel gerilimler yaşadı. Bunlar hafızada taze kaldıkça gruplar arası güvensizlik kolayca alevleniyor.
Eğitimsizlik gerçeğine, medyanın olumsuz ve siyasi yönlendirme önceliği, konuşarak anlaşma nezaketimizi ortadan kaldırıyor.
Eğitim sistemi, iddia edilenin aksine; insanları eleştirel düşünmeye ve empati kurmaya teşvik etmek yerine daha çok ezbere dayalı bir sistemle ilerliyor. Medya da (özellikle sosyal medya) insanları bilinçlendirmek yerine kutuplaştırıcı içeriklerle kavgayı körüklüyor. Bu durumun, toplumsal barışımızı tehdit edecek seviyelere ulaştığını üzülerek görmekteyiz.
Bireysel Psikoloji saplantılarımız, olumsuz sosyal alışkanlıklarımızı terk etmemizi engelliyor.
Türkiye’de tartışma kültürü yerine haklı çıkma ve karşı tarafı susturma anlayışı yaygın. İnsanlar genellikle olayları anlamaya çalışmak yerine kendi görüşlerini dayatmaya meyilli oluyor.
Kısacası, hem yapısal hem de kültürel nedenler bir araya gelerek toplum içindeki gerginliği artırıyor. Bu durumda bizi kendisiyle kavgalı bir toplum haline getiriyor.
Bu olumsuz gidişin sonlandırılması için; tarihimizi, dilimizi ve dinimizi iyi öğrenip sahiplenmeliyiz. Ancak o zaman birbirimizi daha iyi anlar, olaylara ve gelişmelere daha ahlaki yaklaşır, “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” ifadesindeki gibi dilimizi birbirimize karşı daha güzel kullanırsak sonuçta toplumsal barışa giden yolları bulmuş oluruz.