Trafik yoğunluğunun beraberinde, artık ulu orta parkların yapılmasına sebebiyet veren otopark sorunu Trabzon’da son dönemlerin en büyük kâbusu olmuş durumda.

Yetkili merciler, her ne kadar canhıraş mücadeleleriyle şehir insanına bu manada nefes aldırmak isteseler de, geçmişten günümüze yansıyan plansız kentleşme ve yine vaktiyle yol verilen çarpık düzenlemeler tüm bu iyi niyet çabalarını boşa çıkarmakta.

Özellikle şehrin kalbi konumundaki Ortahisar ilçesinin çehresini güzelleştirmeye yönelik büyük kısmı tamamlanmış milyarlık alt-üst yapı ve maliyetli iyileştirme çalışmalarının Trabzonlularca takdirle karşılandığını ifade etmekle birlikte refah odaklı tüm bu olumlu adımların öyle veya böyle uzayıp giden trafik sorunun gölgesinde kaldığını üzüntüyle belirtmiş olalım.

Hulasa, daha önce de sıkça dile getirdiğimiz Pazarkapı Mahallesi Moloz mevkiinde yaşanan trafik çilesinin ardı arkası kesilmek bilmiyor.

Coğrafi konumu hasebiyle tüm mahalle ve ilçelere ulaşımın sıfır noktası olarak kabul gören, dahası, çarşıya atılan ilk adıma adres olma özelliği taşıyan Moloz Mevkiindeki bu karmaşa için Ortahisar’ın sırtındaki en büyük kambur demek herhalde mübalağa olmasa gerek.

Başta belirttiğimiz üzere, Trabzon’da şehir içi trafiğin yeniden dizayn edilmesinin önündeki engellerin tarihsel bir süreçle bugüne uzandığının herkes farkında.

Yani geçmişte, kentin geleceğine bıçak saplayacak şekilde inşa edilmiş, trafik düzenine aykırı mahiyette konuşlanmış binaların bolca bulunduğu zeminde yolların genişletilip akışın sağlanması, tek yön çift yön gibi hususların ihtiyacı karşılar hale getirilmesi için ciddi bir analiz ve kamulaştırma gerektiğini az çok tahmin edebiliyoruz.

Lakin takdir edersiniz ki, bu zor şehrin şöyle de bir gerçeği var.

Trabzon’a ait tarih sahnesinde ezelden evvele ne bir şeyler kolay oldu, ne zoru başaranlar unutuldu.

ÇİMEN YEŞİLDİR, HEMŞERİM!

Ormanda hararetli bir tartışma…

Kurt:

- Çimen yeşildir.

Eşek:

- Hayır, sarıdır!

Mesele büyüyüp kördüğüm halini alınca, ormanın kralı aslanın huzuruna çıkılır ve bir karar verilmesi istenir.

Kral Aslan, tarafları dinledikten sonra konuyu fazla uzatmadan hükmünü açıklar.

Kurda bir ay hapis, eşeğe özgürlük.

Kurt karara şaşırır ve Kral Aslan’a;

- Gerçekten sizce de çimen sarı mıdır? 

“Hayır. Tabii ki yeşildir!”

- O halde, bana neden ceza verdiniz, kralım?

“Eşekle tartıştığın için!”

İster fıkra deyin ister ironi ama acı gerçek tam karşımızda sırıta sırıta pozunu kesiyor.

Etrafımız sırf eşeğe yalakalık olsun diye ‘çimen sarıdır’ diyenlerle doldu.

Daha kötüsü; doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırma cesaretini gösterenler de bozuk çarkta ezilip gidiyor.

Umuyor ve bir o kadar diliyoruz ki, toplumumuzu içten içe kemirerek bizleri gün geçtikçe hiçleştiren bu çıkar ve menfaat hastalığından bir an önce kurtuluruz.

Neticede ahsen-i takvim üzere yaratılmış olan bizler çimenin hangi renkte olduğuna karar verebilecek kadar akla ve mantığa sahip olmalıyız, değil mi?