Evet doğru “biz cumhuriyeti yolda bulmadık” diyorsunuz, ama siz yolda bulunmuştan daha kötü muamele ediyorsunuz Cumhuriyet’e. Bayramlarını bile kutlamıyorsunuz. / Mondros’u, Sevr’i görmeyen, Büyük Ortadoğu Projesini anlayamaz. Mondros’u, Sevr’i görmeyen, İngiliz Muhipler Cemiyetine fahri başkanlık yapan ve sonunda İngiliz kraliyet donmasına ait HMS Malaya Zırhlısıyla Malta’ya kaçan Padişahın ihanetini göremez.
Mondros’u, Sevr’i görmeyenler İstanbul’un, İzmir’in, Bursa, Antalya, Konya, Adana, Antep, Maraş, Urfa’nın işgallerini anlamazlar. Anadolu’nun, Trakya’nın pek çok ilinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini kavrayamazlar.
Mondros’u, Sevr’i görmeyen tekke, zaviye, tarikat, cemaat mensupları İngilizlerle işbirliği yapmaktan çekinmedikleri gibi, “işgal güçlerini misafir” deyip bağırlarına bastılar. İslam Teali Cemiyetinin Başkanı, “büyük alim” diye tanımlanan İskilipli Atıf Hoca yazdığı ve Yunan uçaklarıyla dağıttırdığı bildirilerle halkın, “emperyalist güçlerin-işgalcilerin “hoş karşılanması” gerektiğini öğütlemesi ihanetin en büyük belgesidir.
Mondros’u, Sevr’i görmeyen işbirlikçiler işgale inanmadıkları gibi, kurtuluşun çekirdeğini oluşturan Kuvayyı Milliyecileri “dinsiz, imansızlıkla” suçladılar, İngiliz destekli ayaklanmaların-isyanların peşlerinden gittiler. Eşzamanlı olarak Doğu ve Güney Doğu’da da Hınçak-Taşnak artıklarının ihanetleriyle kimi Kürt Aşiretlerinin isyanları kurtuluş mücadelesinde kırılmalara, aksamalara, gecikmelere neden oldu.
Mondros’u, Sevr’i görmezden gelenler Kurtuluş Savaşına destek vermedikleri gibi İngiliz yardımlarıyla oluşturulan Kuvayyı İnzibatiyenin başarılı olması için mücadele ettiler, kurtuluş mücadelesini kırmak için çok uğraştılar.
Mondros’u, Sevr’i görmezden gelerek “dinlerini kurtarmak için”, İngilizlerin Hint Kıtasındaki Müslümanlara yaptıkları bilinmeden, İngilizlerle dinlerini kurtaracaklarına(!) inanan, “dindar ve vatansever” görünenler, isyan çıkardılar ve Cumhuriyet’le birlikte ülkede hak sahibi oldular.
Mondros ve Sevr’i görmeyenler kula kulluk etmenin ne demek olduğunu bilmezler. Balık gibi suyun (özgürlüğü) farkında değillerdir. Çünkü onlar kula kulluk edenlerdir. Kula kulluk edenler cumhuriyeti bilmez, anlamazlar. Ne demek “halk idaresi; halkın kendi kendini idare etmesi düşünülebilir mi, halkın sahibi padişahımız efendimizdir. Onlar padişahımızın kullarıdır. Padişahımız da Allah adına onlara çobanlık eder. Bu devran başka yürümez” inancını taşıyanlardır.
Mondros’un Sevr’in emperyalist amacını anlamayanlar Cumhuriyeti, bağımsızlığı, özgürlüğü hiç anlamazlar; onlar kula kulluk etmeyi bağımsızlık, özgürlük sayanlardır.
Mondros’u, Sevr’i anlamayanlar insanı, insanlığı, insan hak ve özgürlüklerini, insanca yaşamayı hiç anlamazlar. Bu insani değerler için kıllarını bile kıpırdatmazlar, kıpırdatmadılar, engel olmaya çalıştılar.
Dün İngilizlerle işbirliği içerisinde olanlar bugün ülke çıkarlarının karşısında yer alarak, Amerika ile birlikteliklerini yürütüyorlar. Hain zamanla başka renge, kılığa girse de hiç değişmez. Hain her zaman haindir.
Mondros’un, Sevr’in, işgalin, bağımsızlığın, özgürlüğün, insanca yaşamanın anlamını bilmeyenler Cumhuriyeti anlamazlar; takdir de edemezler. Cumhuriyet Türkiye’sinin dünya uluslarınca kabulünün senedi olan Lozan’ı anlamaları zaten beklenemez. Lozan’ı anlamayan ve kula kulluk edenler, sözüm ona “özgürlük” adına, sözüm ona çokbilmişlik ve Atatürk’ün yaptıklarını küçümsemek adına, “Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet o kadar büyük, eksiksiz bir başarı değildir, tartışılabilmelidir” diyebiliyorlar. Yani “ikinci bir cumhuriyet kuralım, içinden Atatürk’ü, emperyalizm karşıtlığını, Türk milletini, devrimleri, laikliği çıkaralım” istiyorlar.
Atatürk’ün yerinde oturup da “bilinebilen, görülebilen eksiklikleri ve yanlışları düzeltmek” dururken Cumhuriyeti ve Lozan’ı eleştirip yok etmek isteyenlerle birlikte olmak hainliğin kendisidir. Cumhuriyetin kazanımlarını tepe tepe kullananlar, har vurup harman savuranlar, “devleti ve milleti düşünür görünüp küplerini dolduranlar”, satanlar hangi hakka sahiptirler? Cumhuriyeti, Lozan’ı, 24 Anayasasını, hele hele de “soykırım” iddialarını ortaya atma hakkını nereden alıyorlar? Kurtuluş Savaşını, Lozan’ı, 24 Anayasası’nı küçümseyenler neyi başardılar ki “ikinci cumhuriyeti” kuracaklar?
Hele Cumhuriyete ve 24 Anayasasına hiçbir katkı vermeyenlerin yıkıcı, isyancı nitelikteki taleplerine kim muhatap olacak? İnsana sormazlar mı: Sen Cumhuriyet için ne yaptın da, bir hak talebinde bulunabiliyorsun? Kurtuluş Savaşı başlangıcından günümüze kadar otuz isyan çıkaranlar, on binlerce Anadolu insanını katledenler, emperyalistlerle işbirliği içerisinde bulunanlar bu millete, bu devletin kuruluşuna omuz mu verdiler? Barış içerisinde “özgür bir devlet” kuracaklar. Oysa Türkiye’yi Sevr öncesi, Mondros sonrasına götürmek istiyorlar. Yaptıkları emperyal güçlerin istediklerini gerçekleştirmekten başka bir şey değildir.
“Cumhuriyeti yolda bulanlar”, Cumhuriyetin değerini bilmeyenler, bırakın kanı, bir damla ter akıtmadılar. Narin’in ölüm sebebini ve katilini saklayanlar Cumhuriyetle yaptıkları kavganın milyonda birini emperyalistlerle feodal düzene ve aşiret reislerine karşı yapmadılar. Ne Cumhuriyet, ne 24 Kurucu Anayasası, ne Lozan, ne de Anadolu halkları üzerine, -hele “soykırım” ne demekmiş, bir anlatsınlar- konuşma hakkına sahip değiller… / Hak emek ister, emekse en büyük değerdir. Bunu yapmayanların ne hakkı olur, ne değeri, ne de anlamı…
Cumhuriyetten yapanların talebi ve hakkı olur, yıkmak isteyenlerin değil…
Sevgi esenlik dileklerimle…