Deniz Baykal’a kurulan kumpasın ardından piyangodan çıkar gibi CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu, belki de kendi rüyasında görse hayra yormaya cesaret edemezdi. Ama 11 yıl boyunca partiyi yönetip 13 seçim kaybettikten sonra hâlâ koltuğa yapışması, Türkiye siyasetinde eşine az rastlanır bir tabloyu gözler önüne serdi.
Sorun tek başına seçim yenilgileri de değil. Asıl mesele, kayıplara rağmen hiçbir özeleştiri verilmemesi, hiçbir sorumluluk alınmaması ve koltuğu bırakmak yerine “yeniden nasıl alırım?” hesabıyla kurgulanan entrikalar zinciridir. Bugün CHP tabanı da geniş seçmen kitlesi de çok net bir gerçeği görüyor: İktidar yolunda en büyük engel artık iktidarın kendisi değil, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ta kendisidir.
Kılıçdaroğlu’nun siyasete bakışı, “iktidarı değiştirmek” yerine, kendisini iktidarda tutmaya odaklanmış durumda. Kumpasla gelen bir liderin, kendisini oraya getirenlere borçlu kalması doğaldır belki; ama bu borç, yıllar içinde partiyi prangaya dönüştürmüş durumda. CHP’yi büyütmek yerine küçülten, umut vermek yerine hayal kırıklığı yaratan bir sürecin mimarı olduğunu inkâr etmek artık mümkün değil.
Ve gelelim Gürsel Tekin’e… Bir dönem “çaycı” lakabıyla anılan Tekin, siyasi manevralarıyla partinin enerjisini emen bir başka örnek. Dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için kapı kapı dolaşan, olmayınca ilçe belediyelerine göz diken; ardından örgüt yöneticilerini ve seçmenlerini karşısına alıp “Bunlar CHP’li değil” diyerek partisini aşağılayan bir isim.
CHP, belki de nadir doğru kararlarından birini alarak Tekin’i saf dışı bıraktı. Çünkü kendi çıkarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen, seçmene umut verecek tek bir proje dahi geliştirmemiş, vizyonu sıfır bir siyasetçinin partide yer tutması sadece yük olurdu. Ne var ki, istifaya yönelmişken birdenbire “CHP için birlik-beraberlik sağlama” rolüne soyunması, siyaset sahnesinde trajikomik bir figür yaratıyor.
Bugün CHP’nin önündeki engel yalnızca iktidar değil; kendi içindeki bu vesayetçi, koltuk sevdalısı anlayıştır. Ne yazık ki her kaybın ardından yeniden sahneye çıkan bu isimler, partiyi umut olmaktan çıkarıp bizzat umutsuzluğun sembolü haline getiriyor.
Türkiye’nin geleceğini değiştirmesi gereken bir partinin kendi iç kısır döngülerine mahkûm edilmesi, sadece CHP için değil, demokrasi için de büyük bir kayıptır.