Bir ay gibi kısa bir süre kalıp, coğrafyasını gezdiğim, sosyal yaşamını gözlemlediğim, insanlarıyla tanışıp sohbet ettiğim ve şehir hayatı yaşantısına yakından tanıklık ettiğim “hali pürmelâl”ini değil, Hakkari’nin muhteşem doğallığını anlatmak elbette ki bizim görevimizdir.
Her şehrin bir kimliği, her toprağın bir hikâyesi vardır. Ama bazı şehirler vardır ki yalnızca haritada bir nokta değil, gönüllerde bir iz, tarihte bir sarsıntı, coğrafyada bir mucizedir. Hakkari, işte böyle bir yerdir.
Yüksek dağları, sarp geçitleriyle sanırsınız ki yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Ama içine girdiğinizde anlarsınız: Hakkari yalnız değil, yalnız bırakılmıştır. Ve buna rağmen, gülümsemeyi bilen, yürekten misafirperverliğiyle sizi kucaklayan bir şehir burası.
Her sabah Sümbül Dağı’nın zirvelerinden doğan güneş, yalnızca bir coğrafyayı değil, binlerce yıllık bir medeniyetin hatırasını da aydınlatır. Bercelan Yaylası’nda serin bir sabaha uyanmak, Taş Köprü’nün gölgesinde tarih koklamak, Kayme Medresesi’nde bir dua kadar sessizleşmek… Bunu bir kez yaşayan, Hakkari’yi unutamaz.
Terörle sınanmış, barışla yoğrulmuş bir halk yaşıyor burada. Gidenin de, gelenin de gözyaşını tutamadığı bir il… Çünkü Hakkari’de duygular samimidir. İçten bir selam, sıcacık bir çay, elindekinden fazlasını sunan bir ana; bu şehrin ruhunu taşır.
Yüksekova’nın verimli ovalarında boynu bükük bekleyen topraklar kadar, bu topraklara umutla bakan gençler var. Üniversitesiyle hayata tutunan, tiyatrosuyla sesini duyurmaya çalışan, siyasette ve sanatta ülkenin dört bir yanında temsilcileri bulunan bir şehir Hakkari…
Hakkari, sadece dağların değil; hayallerin, duaların, emeğin ve umudun şehridir.
Elbette eksikler var. Altyapı sorunları, bakım bekleyen yollar, yürürken rahatsız eden görüntü kirlilikleri… Ama burada yalnızca eleştirilecek bir şehir yok; kalkınmayı bekleyen, ihmalin yerine ilgiyi özleyen, mazlum değil ama mahzun kalmış bir şehir var.
Bir de, devletin buraya yaptığı yatırımları görmemiz, onları kazanım sayıp üzerlerine daha büyük yatırımlar yaptırmaya gayret etmemiz, bölge insanının sorumlulukları arasında görülmelidir.
Birçok üniversitede bulunmayan bölümlerin hemen hepsine sahip Hakkari Üniversitesi, şehirle ülke arasında adeta bir medeniyet köprüsü görevini yürütmektedir. Devasa Hükümet Konağı, şehrin merkezinde yeni yapılmaya başlanan muhteşem adliye binası, birçok şehirde benzeri bulunmayan Öğretmenevi, aslına uygun restore edilen Meydan Medresesi, müstakil olarak yapılmış olan Milli Eğitim Müdürlüğü binası ve herkes için bir soluklanma yeri olan Valilik Parkı, devletimizin de buraya verdiği desteği ve önemi ortaya koyan somut hizmetler olarak görülmekte ve kabul edilmektedir.
Nehri Köyü’nün manevi önderleri, Şemdinli’nin balları, keklik sürülerinin zarafeti, çağlayan derelerin coşkusu… Bunların hepsi Hakkari’nin bize anlatmak istediği bir şey var: “Beni bir daha dinleyin. Bu kez yargılamadan, önyargısız dinleyin.”
Bu yazıyı okuyan her vicdan sahibi bilsin ki; Hakkari bir yürek sınavıdır. Bir şehre değil, bir kadere bakıyorsunuz. Ve belki de tam bu yüzden, Hakkari’ye bakmak değil, Hakkari’yi görmeyi öğrenmek gerekiyor.
Burada yaşamak, sadece bir yerde bulunmak değildir. Burada yaşamak; inançlı olmak, sevmek, inşa etmek ve umut etmektir.
Ve insanlar bu şehirde, Hakkari’de yaşamayı seviyorlar.