Geçenlerde bir bakanımız, ifadesinde “hukukun üstünlüğü”nü savundu. Doğrusu, bu bana oldukça garip geldi. O halde sormak gerekir: Hak mı üstündür, hukuk mu? Yani hak mı hukukun hizmetindedir, yoksa hukuk mu hakkın hizmetinde?
“Hukuk” bir sistemdir ve değişkendir; ancak “hak” değişken değildir. Hak, bireylerin yaşamsal ve doğal kazanımlarıdır; yaşam hakkıdır. Hukuk ise işte bu hakkı korumak için vardır. Kısacası, “hukuk”, “hak”kı koruyan bir araçtır.
Bir Türk düşünürün ifadesi ile “Yargının vermiş olduğu bir karar, eğer toplumun vicdanında karşılık bulmuyorsa, o karar ne kadar yasal olursa olsun, doğru değildir.”
Çünkü siz hukuku, şu veya bu şekilde sağa sola çekerek, birtakım kılıflara sığdırmak suretiyle yargıyı yanıltabilir ve bir karar çıkartabilirsiniz. Fakat bu, adaleti yani hakkı tesis ettiğiniz anlamına gelmez. Sadece hukukun prosedürünü yerine getirmiş olursunuz.
Demem o ki;
Cinayet, tecavüz, kaza vb. konular yargıya intikal ettikten sonra, zanlı lehine düzenlenen; zekâ özürlü, engelli, psikolojik rahatsızlık vb. gibi sağlık raporları geçerli olmamalıdır. Tıpkı, geriye dönük olayları savunma amaçlı düzenlenen raporlar gibi…
Eğer zanlının herhangi bir engeli ya da suçu mazur gösterebilecek bir sağlık sorunu varsa, bu durumun önceden raporlanmış olması gerekir. Suçu işleyene kadar sapasağlam ama suçu işledikten sonra “engelli”, öyle mi?
Böyle bir yargı anlayışı olamaz!
Unutmayalım; adalet, hepimiz içindir! Eğer bunu sağlayamaz, eğip-bükersek yarın bize de lazım olacaktır… Bu şekilde yargıyı eğip-büken kararlara sebep olacak kararlara imza atanlar da unutmasınlar ki bunun bedelini yarın siz de ödersiniz… Siz, bugün adil olun ki yarın size de adil olunsun, bunun bedelini ödemeyin… Unutmayalım, yaptıklarımızın karşılığını bu dünyada ya biz ya da bizim neslimiz ödeyecektir… Neslinize vebal/bedel bırakmayın…