Kemal Kılıçdaroğlu yine sahneye çıktı ve “CHP’nin arınması lazım” dedi. Sanki arınması gereken ilk kişi kendisiymiş gibi konuştu. Türkiye’nin siyasetine yıllarca fren olmuş bir lider, şimdi kalkmış partinin temizlenmesi gerektiğini söylüyor. On iki seçim kaybettikten sonra hâlâ çıkıp akıl veren birinin cesaretine değil, özgüvenine şapka çıkarılır doğrusu! Öyle bir özgüven ki, bu memlekette sadece bazı siyasetçilere ve bazı trafik magandalarına nasip olur.
Arınma çağrısıymış… Madem öyle, başlayalım: CHP önce kimden arınacak? Kaybettikçe “Ben yine adayım” diye diretenlerden mi? Yoksa koltuğu bıraktıktan sonra bile perde arkasından ipleri çekmeye çalışanlardan mı? Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, özeleştiri kisvesi altında paketlenmiş bir siyasi hesaplaşmadan başka bir şey değil. “Ben gidiyorum ama siz de fazla rahatlamayın” mesajı. CHP’nin kanatlarına ağırlık bağlayıp uçmasını engelleyen bir refleks.
İktidar medyası zaten pusuda bekliyordu: “CHP kirliymiş, Kılıçdaroğlu söylüyor!” diye manşeti patlattılar. Bu memlekette iktidarın eline böyle koz vermek için ya acemilik gerekir ya da siyaseti artık bıkkınlıkla izlemek… Ama yok, burada başka bir şey var: Bu çıkış, CHP’nin toparlanmaya başladığı bir anda, umut tazelenmişken, değişim rüzgârı yeni yeni esmeye başlamışken atılmış kasıtlı bir fren niteliğinde.
Eski genel başkan ortaya çıkıyor ve bir cümleyle partiyi yeniden hizip savaşlarının, imalar zincirinin, kulis dedikodularının içine itiyor. Hani bilerek yapılmasa bu kadar denk gelmez. CHP’nin enerjisini yükselişe geçirmek yerine, yıllardır yaptığı gibi aynı bataklığa çekiyor. Bu noktada “bu açıklama kime çalışıyor?” sorusunun cevabı bile artık fazla açık.
Ve tabii asıl hedef: Ekrem İmamoğlu. Çünkü Türkiye’de halkta karşılığı olan, gençlerin sevdiği, şehir şehir umut taşıyan bir siyasetçiyi en çok ne rahatsız eder? Kendi partisinden yersiz bir taş. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması tam da bu taşı en ince yerden atıyor. İmamoğlu konuşsa “kavga çıkarıyor”, sussa “demek ki üstüne alındı” diyecekler. Bir siyasetçiyi köşeye sıkıştırmanın en hesaplı yolu: lafa mayın döşemek. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı da tam olarak bu.
İmamoğlu’nun yükselişi, CHP’nin yıllardır göremediği bir toplumsal dalga. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması ise tam bu dalganın üstüne atılan bir çelme. “Ben gittim ama siz fazla ileri gitmeyin” demenin siyasi literatürdeki karşılığıdır bu. Parti toparlanıyorken, değişim ivme kazanmışken, birden ortama eski günlerin ağırlığı çöksün isteniyor.
Görünen o ki bu açıklama arınmadan çok, CHP’yi yeniden kirli gösterme operasyonu. Yeni yönetimi itibarsızlaştıran, tabanı şaşırtan, iktidara malzeme veren, İmamoğlu’nun yolunu bulandıran bir sabotaj niteliğinde. Kusura bakılmasın ama bu açıklama ne samimidir, ne özeleştiridir, ne de iyi niyet taşır. Bu sadece eski bir dönemin hâlâ gölgesini CHP’nin üzerine düşürmeye çalışmasıdır.
Eğer bir arınma gerekiyorsa, başlaması gereken yer bellidir: CHP önce kaybettiren zihniyetten, siyasi ağırlık yapıp gemiyi yavaşlatan tortulardan arınmalıdır. İmamoğlu ise artık iki seçenekle baş başa: Ya bu gölgeyi tamamen kaldıracak, ya da CHP yine kendi iç tartışmalarının girdabında kaybolacaktır. Bu memleket çok şey gördü ama kaybettirenlerin hâlâ yol tarif etmeye kalkmasını ve ihanetini görmedi.