Pazartesi günü 106’ncı yılını gururla kutladığımız Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuruyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, örgütlü bir direnişin başlangıcı olmuştur. Bu süreçte halkı bilinçlendirme, örgütlenme ve bağımsızlık ideali etrafında birleştirme çabaları, kısa sürede Kurtuluş Savaşı'nın temelini oluşturmuştur.
“Megalo İdea” yani “büyük ülkü, büyük fikir” anlamına gelen bu iki kelimenin peşinden koşan Yunanistan hiç gerçekleşemeyecek hayali uğruna 1919’da emperyalist ülkelerin hamiliğinde sonu hüsranla bitecek bir maceraya atılmıştı.
Bu idealin hararetli savunucularından Başbakan Kollettis 1834’te şöyle der: “Grek yalnızca krallık içinde yaşayan değildir, Yanya’da, İstanbul’da, Trabzon’da, Sisam’da Grek ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Grek’tir. Helenizm’in iki merkezi vardır, Atina Krallığın, İstanbul ise bütün Helenlerin umududur.”
Aynı ideale bağlı olan Venizelos da 1’inci Dünya Savaşı’nı fırsata çevirmek düşüncesiyle 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaline başladı. Yurtsever Gazeteci Hasan Tahsin ilk kurşunu atıp şehit edilirken, Albay Süleyman Fethi “Zito (Yaşa) Venizelos” demediğinden süngülerle şehit edilir. Şehit olan kahramanlar direnişin mukavemetini güçlendirdiler ve sembol isim oldular.
Kısmi başarı elde eden Yunan Ordusu Mustafa Kemal’in askeri zekâsı ile taktik gereği Sakarya gerisine çekilmesi sonrasında 22 gün 22 gece süren muharebede kaybedecekti. Başkomutan 1 Eylül 1922’de tarihi emrini verir. “TBMM Orduları! Bütün arkadaşlarımın ilerlemesini ve herkesin aklını, yiğitliğini ve gayretini göstermeye devam etmesini isterim. Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”
Bu emri alan Türk Askeri durur mu? İleri emri sonrasında başlayan Takip harekâtını 4’üncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami şöyle anlatır. “Nereye kaçmış ise yakaladık. O durdu, biz yetiştik, o kaçtı, biz kovaladık. Ta İzmir’e kadar… Herhangi bir nefere nereye diye sormuşsam ‘Başkumandanım denize’ dedi! Ben de denize gidiyorum.’ cevabını aldım.”
9 Eylül günü Türk Süvarileri üç yılı aşkın süredir yas içerisinde olan İzmir halkının sevinç gözyaşları arasında İzmir’e girer ve şanlı Türk bayrağının, annesi Maçkalı olan Yüzbaşı Şerafettin tarafından vilayet binasında göndere çekilmesiyle yeni devlet filizlenmeye başlar. Böylece bu filizin köklerinin tarihin derinliklerinde olduğu ve sökülüp atılamayacağını tüm dünyaya ilan edilir.
19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuruyla Samsun’a arkadaşlarıyla çıkarak bağımsızlık meşalesini yakan Mustafa Kemal sonradan doğum tarihi olarak bugünün yazılmasını isteyecek ve bu günü bayram olarak Cumhuriyeti teslim ettiği gençlere armağan edecekti.
Bu bayram, yalnızca bir kurtuluş hareketinin başlangıcını değil, aynı zamanda gençliğe duyulan güvenin ve geleceğin teminatı olarak onların sorumluluk üstlenmesinin de simgesidir. Atatürk, "Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir" diyerek, gençliğe olan inancını, beklentisini ve güvenini açıkça ifade etmiştir.
Ancak, dogmatik olmayan Atatürkçülük, bilimi öne çıkardığından, gelişime hep açık olmuştur. Bu özelliğiyle yaşayan, gençleşen ve kendini yenileyen bir anlayıştır.
19 Mart Darbesi sonrasında gelişen olaylarda Liselilerin ve Üniversite Gençliğinin Ata’sına olan inancı, tutkusu çok net anlaşılmıştır, kısaca diyorlar ki ‘’Atatürk’e dokunan yanar’’.
Gençler açıkçası şunu diyor, “Biz gençlere, sen bilmezsin, sen anlamazsın diyenler var, apolitik görünmemiz duyarsız olduğumuzu göstermez, biz neler olduğunun fazlasıyla farkındayız, her şeyi izliyor ve biliyoruz, çözümü de biliyoruz ve tek kırmızı çizgimiz Atatürk’tür.”
Gençlik Kuvayı Milliye ruhuyla Bandırma Vapurundadır ve bu ruhun duyarlılığıyla yaşayanlar asla kaybetmezler…
21 Mayıs’ta İzmir’de yapılan Mitingde de bu gerçek çok açık görüldü. Kalabalığın en coşkulu olduğu anlar Atatürk ile ilgili söylem ve marşlar esnasındaydı. Sıkça ve coşkuyla söylenen ‘’Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’’ sloganı bir dönemin İl Başkanının talihsiz tanımlamasıyla militarist söylem olmadığının çok açık bir haykırışıydı.
Miting sunucusunun defalarca İl, İlçe Başkanları, Belediye Başkanları, PM Üyeleri gibi anonsları rahatsızlık verecek kadar tekrarlanması ve sürekli bir şekilde konuşma hali topluluğa olumsuz yansımaktadır. Topluluğu saatlerce istim üzerinde tutamazsınız.
Gerçek şudur ki; Mustafa Kemal Atatürk ruhu taşıyanların çağdaş dünya ile kaynaşmaları ve bilimle ilerlemeleri sayesinde Türkiye Cumhuriyeti var olmaya devam edecektir.