Güzel bir söz var, derler ki; yenilenler değil, vazgeçenler mağlup sayılır. Hayatın her alanında ve her konuda geçerli olan bu söz bugün sonuçlarını aldığımız ve bütün Türkiye’nin heyecanla beklediği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları ile de yakından ilgilidir. Yapılan tartışmalar, öne sürülen iddialar, kullanılan imkânlar, adil olmayan şartlar, karşılıklı ithamlar, havada uçuşan iftiralar ve montaj sanayinin imalatlarına rağmen siyaset sonuç almak sanatıdır. Etik açıdan elbette ki “gaye vasıtayı meşru kılar” demiyorum. Ancak görülen bir gerçek var o da şudur; muhalefet; bütün gayretlerine, bilimsel hazırlıklarına, yenilikçi proje iddialarına ve çeşitli vaatlerine rağmen seçimi kazanamadı. Sayın Erdoğan seçimi kazandı, kutlamak gerek.

            Yerel seçimlere kadar bu konu muhtemel Türkiye’nin gündeminde tartışılmaya devam edecektir. Doğrular, yanlışlar tartışılacaktır. Varsa her iki taraf için, strateji hataları daha iyi analiz edilebilecektir. Bütün bu çalışmalar dokuz ay sonra yapılacak mahalli seçimlerinde sonuçlarını önemli ölçüde etkileyecektir. Bundan sonraki süreçte, medeni bir ülkenin demokratik değer ve kazanımlara sahip vatandaşları olarak, tahammül kültürümüzü daha çok arttırmalıyız. Düşmanımızın birbirimiz olmadığının farkında hareket etmeliyiz. Nihai düşmanların iki tarafında gerçek düşmanı olduğunu, ellerine fırsat geçtiğinde en acımasız şekilde bunu bize göstereceklerine inanarak yaşamalıyız.

            Bugünden itibaren önümüze bakmalıyız. Liyakat ile yönetip, adalet ile hükmedeceklere karşı her zaman saygı duymalıyız. İnsanımızı ayrıştırmadan, felaket tellallığı da yapmadan, 85 milyonu kardeş bilerek hayatımızı yeniden programlamalıyız. Tatlı dilin, yılanı bile deliğinden çıkardığını unutmadan, itham ve küfür dilini süratle terk etmeliyiz. İçimizde birer saatli bomba olarak yaşayan sığınmacıları da acilen programlayıp ülkelerine uğurlamalıyız.

            Atatürk döneminde yurtdışından gelen nüfusun bir yerleşim yerindeki temsil oranının %10’un üzerinde olmayacak şekilde uygulandığını asla unutmamalıyız. Yakın bir zamanda Suriyeli bir gencin Uşak’ta, sokak ortasında bir Türk vatandaşını elindeki bıçakla nasıl öldürdüğünün tehdit ve tehlikelerini görmezden asla gelmemeliyiz! Kişisel ve tekil bir olaymış gibi yansıtılırsa bu katillik, bunun çok tehlikeli toplumsal sonuçları olabilir. Bu konuda sivil ve resmi makamların çok ama çok dikkatli, duyarlı ve tedbirli olmaları çok önemli görülmelidir.

            Sığınmacıların sosyal hayatta sebep olduğu başka sıkıntılarında olduğu bilinmektedir. Tarihi süreç içerisinde kurulan Türk devletlerinin çoğunda; devletin aslı ve kurucu unsuru olan Türklerin ihmal edildiği, ikinci sınıf vatandaşı muamelesi görmelerine itirazları birçok Türk devletinin yıkılmasına sebep olduğunu tarih sayfaları bizlere acı örnekleri ile anlatmaktadır. Bu günlerde de vatandaşlarımızın devlet hizmetlerinden yararlanmaları konusunda kendilerine sığınmacılar kadar hak tanınmadığı yakınmalarını duyuyoruz. Böyle bir algının da bu yeni dönemde süratle ortadan kaldırılması sosyal devlet olmanın gereğidir.

            Bilinmeli ve unutulmamalıdır ki; seçimlerin sonucu; ne dünyanın sonu, nede cennetin yoludur. Halkın tercihine herkesin saygı duyması gerekir, bu kadar basit. Ne demiş Atalarımız; bükemediğin bileği öpeceksin, gerçek bu! Hayat devam ediyor.