İnsanlık tarihi incelendiğinde her dönemin ve her çağın kendine has özelliklilerinin olduğu görülür. İçinde bulunduğumuz bu dönemde kendine has özellikleriyle anılacaktır. Yaşadığımız bu çağda hiçbir şey yapmadan, her şeye sahip olma fikri her milleti, her sınıfı etki altına almış gibi duruyor. Akşama kadar oturayım, hiçbir şey üretmeden sadece tüketeyim. Küçük olayları bile dağ gibi büyüten, gelip geçici olaylar yaşanırken feryat figan eden, yerli yersiz eleştiren ve hiçbir şeyle mutlu olmayı başaramayan bir toplum oluverdik.

İçinde bulunduğumuz bu dönemde konuştuğumuz, yazdığımız veya dinlediğimiz ne varsa şikayetler ve sitemlerle dolu. Özellikle toplumsal olaylarda, sorunlara çözüm için el atan yok. Ben hiçbir işle uğraşmayayım her istediğimim yanımda, elimin altında ve hizmetimde olsun. Âdeta üretmeden tüketmek maharet sayılar bir duruma geldik. Aile içinde, eşler arasında, arkadaşlıklarda dostluklarda, ticarette, özel ve devlet kurumlarında sürekli şikâyet duyuyoruz, kimse kimseden memnun değil ve herkes, kendinin haklı olduğunu iddia ediyor. Adeta keser gibi kendini yontuyor, hızar gibi bir sana bir bana yapma kültürü yok denecek kadar az.

Çoğu zaman, doğru yol varken, dönemeçli yollardan gitmeye çalışıyor, güveni, adaleti zedeliyor, yaralıyor böylece ruhumuzu hem kalbimizi ve hem vicdanları köreltiyoruz.

Kimi zaman hakkımıza hukukumuza rıza göstermeyip kaderin çizdiği yola alternatif arayışımız bizleri sosyal, kültürel, ekonomik yönden çıkmazlara sürüklerken psikolojimizi de bozuyoruz. Kolayca çözülecek bir sorunu veya olayı iletişim aracıyla çözmek yerine, çıkmaz yollara başvuruyor veya büyük tartışmalara mahal verecek şekilde çözme hevesi maharet sayılır oldu. Tabii ki burada sıkıntı sadece insanlarımızda veya toplumda değil, liyakatsiz yöneticiler, kapital yapının tüketimi teşviki, zevkusefayı özendiren medya, iletişim araçları birde sosyal medya cabası.

Özellikle boşanmaların bu kadar artmasının nedenleri de sürekli şikâyet kültürünü bırakamayan eşler. Tüketime doymayan, elindekiyle yetinmeyen, üretmeden değer katmadan hunharca tüketim arzusu fertlerin, ailelerin ve toplumun huzurunu kaçırıyor.

Birbirleriyle iletişim halinde kalmaları gereken insanlar kanlı bıçaklı oluyor ve tahammül edemez hale geliyorlar; çünkü aynı dili konuşmayı beceremiyoruz. Bir eş bir vakitte deli oluyorsa, diğer eş sabredip veli olmalı, ailenin, toplumun istikbali huzuru ve mutluğu için bu birbirine katlanılmalı.

Global dünyanın tüketim toplumu dayatması ile aile bağları, örf adetlerimiz, birlikte yaşama kültürünün erozyona uğradığı ve inanç sistemimizin sosyal hayata dair ilkelerini, değerlerini kaybettiği bir toplum olduk. Kendi kapımızın önünü temizlemeden başkasının kapılarını eleştirir olduk. Mumu yakmak mümkünken biz kalkıp karanlığıma küfretmeyi tercih eden bir toplum olduk.

Aslın da toplumun huzuru, sükûnu için eleştiri de muhalefet de olmalı. Önemli olan bize ait olmayan, bizi biz olmaktan uzaklaştıracak olan olayların farkına varıp, çözüm odaklı yaklaşımı ve iyi niyetli olmak. Evet büyük sorunlarımız, dertlerimiz veya tartışmalarımız olabilir. Problemler sorunlar şikayetle çözülmez. Yorulmadan, gayret etmeden, terlemeden sürekli şikâyette bulunmaya veya ağlama duvarı haline getirmeyelim dünyayı. Kendimize güvenelim, sevelim, sayalım değer verelim ve sürekli veryansın etmekten vazgeçelim.

 Nasıl bakarsanız öyle görüsünüz düsturunca olumlu bakmalı, yapıcı olmalı ve gereği dozda da eleştirmeyi de bulunmayı da unutmamalıyız.