Harp Okuluyla özdeşleşmiş, düşüncesi ve yaptıklarıyla, ilkeleri ve eserleriyle dünya görüşü olmuş… Çanakkale’den beri tüm savaşların yöneticisi ve galibi… Bağımsızlığı ve özgürlüğü gerçekleştiren, devletin, cumhuriyetin kurucusu… Türk tarihi, Türk dili ve Türk kültürü devrimcisi bir insanı… Aklı, bilimi öncü, yol gösterici kabul eden ve çağdaşlığı seçen bir önderi anmak suç sayılabilir mi? “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen genç subayları “disiplin” suçuyla cezalandırıp ordudan ihraç eden kafalar akılcı, bilimi ve teknolojiyi yadsıyanlar çağdaş olup Türkiye’yi, ilerlemeyi, gelişmeyi düşünebilirler mi?
“Din, gerçekliğiyle bilinsin, halk tekke, tarikat, zaviye ve cemaatler aracılığıyla yalan, dolan, masal ve hurafelerle aldatılıp kandırılmasın” diye İmam Hatipleri ve İlahiyat Fakültesini açan bir insanı “din düşmanı” olarak göstermek dindarlıkla bağdaşabilir mi? Hala “laikliği” dinsizlik gören bir cehaleti anlamak ve kabul etmek mümkün müdür?
“İngiliz Muhipler Cemiyetinin” fahri başkanı olan Padişahı hain değil “ata” sayan, faaliyetlerini İngilizlerin emirleriyle yürüten tekkeleri, tarikatları, cemaatleri emperyalizmin işbirlikçisi görüp kapatan Atatürk’ü “lanetleyen”, eski Museviler gibi altın buzağıya, dolara, avroya tapanları ve o örgütleri “dinci-dindar-Müslüman” diye niteleyenleri, şeyhlerini “alim” görenleri nasıl tanımlamalı bilmem ki? / Yoklukların, çaresizliklerin içinde, eğitimin-öğretimin olmadığı, okuryazarlığın %4’lerde olduğu, hasta, yorgun, aç, üstünde başında olmayan bir toplumdan canlı, diri bir topluma geçişi sağlayan ve tüm atılımları gerçekleştiren, fabrikaları kuran bir lideri suçlamak, eleştirmek hainlikten başka nedir ki?
Neler görüyoruz, yaşıyoruz böyle, bu günlerde? / İhtiyaç duyduğumuzda “demokrasi” şarkıları söylüyoruz; demokrasiyi baş tacı ediyoruz. İşimize geldiğinde de “benim için demokrasi bir tirendir, bir araçtır. Hedefe vardığımda inerim” diyoruz. Demokratik bir rejimde böyle inancı olanlara ne kadar güven duyulur ve geleceğe neler götürebilirler? / Demokrasinin olmazsa olmazlarının başında “temel haklar ve özgürlükler” gelir. Temel haklar ve özgürlüklerin temeli de “hukuktur, adalettir.” / Düşünceye “nefes aldırmayan” bir yönetim, basın ve yayın araçlarını “sansürle” kontrole tabi tutanlar “insanca yaşayışa” ters düşmekle kalmaz, “eşyanın tabiatına da aykırı olurlar.” Ülkelerine, toplumlarına ihanet ederler.
Düşünce, özgür olmadan gelişemez. Her düşüncenin mutlaka bir karşıtı vardır. Eksiği, yanlışı da olabilir. Ancak bunlar söylenmeden açığa çıkmaz, giderilmeden ya da tamamlanmadan doğrulanamazlar. Hele dayatılan “düşüncelere, inançlara, kanaatlere itiraz”, en doğal haklardandır. / Protesto, bir itirazdır, bir karşı düşüncedir. Nasıl egemen düşünceler “yasal suçlamalarla hapishanelerde son bulmuyorsa”, itiraz eden düşünceler, görüşler de “mahkum” edilmemelidir. Bu, bir demokratik haktır, demokrasinin gereğidir. İtirazı olanlar gözaltına alınıp ardından tutuklanıyorlarsa demokrasi adına orada “yönetimsel” sorunlar var demektir. Hele muhalefet-rakipler uydurulan, düzenlenen “FETO VARİ SUÇLARLA” içeri atılıp tutuluyorsa, haklar, özgürlükler rafa kaldırılıyorsa, durup düşünmekte fayda vardır. Demokrasi, hukuk, adalet ve özgürlükler yeniden gözden geçirilmek gerekir. / Ya itirazı olan çocuklara, “sizin görüş ve düşünceniz olamaz” diyerek onları içeri atmak ne demektir? “Bana kimse itiraz edemez, bana itiraz etmek hakarettir” mantığını anlamak mümkün mü?
Bir ülkede Cumhurbaşkanı adayı, “türlü, çeşitli düzmece suçlar” icat edilerek içeri atılıyorsa orada özgürlüklerden ve özgür düşünceden söz edilemez. “Düzmece” diyorum, çünkü yedi yıla yakın bir süre içinde belediyeyi çalıştırmamak için müfettişler belediyede denetleme yaptılar. Suç, yolsuzluk varsa ayyuka çıkardı zaten. Yüzlerce dosya yargıya taşınırdı. Olmadı. Ama “cumhurbaşkanı seçilme olasılığı %50’nin çok üstüne çıkınca, kaybetmek korkusu dağları sardı ve “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’Lİ TELEF OLACAK” dendi. / Bu konu netameli olduğu için yorumdan önce sözcüklerin anlamına bakmakta fayda vardır. “Telef” sözcüğünün birinci anlamı “hayvan ölümü”, ikincisi mecaz: “mahvolmak, yok olmak.” Etki olmadan hiçbir nesne ya da canlı kendiliğinden “telef olmaz.” Bir gücü, bir kuvveti gerektirir. Ne demek bu: “Cumhurbaşkanlığı hevesi uğruna daha kaç CHP’li mahvolacak, yok olacak? Bu, kendine özgü Cumhurbaşkanlığı sistemi midir? Bu, demokrasi midir, bu, yönetmek midir? Yoksa diktatörlük mü? Kendinden başkasına yaşama hakkı tanımamak…”
Bunlar yetmiyor: Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanına saldırı düzenleniyor. İktidar suskun, Adalet Bakanı yargıç gibi konuşuyor: “Adi bir suçtur, cezası bir, bir buçuk yıldır.” Siyasete yapılan bir saldırı, demokratik yolları tıkamaya yönelik bir hareket, hiç önemsenmiyor bile… Böyle bir Bakan tutuklanan gençlerin acısını, burunlarının sürtülmesini, kırılan kaburgaları anlayıp duyabilir, içeri atılan gazetecilerin, en önemlisi de özgürlüklerin, hakkın, hukukun koruyucusu olabilir mi?
“Türbanlı bacımın üstüne i…diler” yalanı ile “camiyi birahaneye çevirdiler” asparagası hala kullanılıyor. Hele on dört ay önceki seçimde “DEM” le “montaj videoları” yaparak oy alanlar şimdi sözüm ona “barış adına” koyun koyuna “DEM” le yatıp kalkıyor, DEM’le itibar kazanmaya çalışıyorlar. İnanıyor musunuz?
Beş teğmen ihraç edildi, Ekrem İmamoğlu uydurma suçlarla içeri atıldı, çocuklar hala serbest bırakılmadı. Özgür Özel’in şahsında siyaset-demokrasi-özgürlükler yumruklandı. “Terörsüz Türkiye” dendi kaçıncı kez, kayyum atandı, pek çok siyasi tutuklu içeride... Piyasa çöktü, diriltmek için 57 milyar dolar satıldı. Açlıkmış, yoklukmuş, çaresizlikmiş; enflasyon, döviz, umurlarında değil. Sormak lazım siyasetin önünü tıkayanlara: Terörsüz Türkiye sözünüze inanılıyor mu? Anketlerinize bakın. Siyaset çözüm yeri olmadığında, akıl, bilim, hukuk geçersiz kılındığında halk ne yapacak? / Suriye’nin kuzeyi “kırmızıçizgi” idi, “PKK, PYD, YPG statüsü” çizgilerin rengini “morarttı mı?” / “Devrim” Suriye için değil, bu örgütlerin devlet yapılanması için gerçekleştirildi. Aynı statü Türkiye için de geçerli olduğu için PKK’ya “kendini lağvet” çağrısı yapılıyor. ABD ve İsrail Ortadoğu’yu dizayn ediyor…
Sevgiyle, esenlikle kalınız…