Eskiler, “İyilik yap, denize at; balık bilmezse Hâlık bilir” derlerdi. Bugün ise iyilik değil, kötülük denize atılıyor; üstelik balık değil, tüm toplum zehirleniyor. Günümüz gündüz kuşağı programları, toplumun temel değerlerini yerle bir ederken reyting uğruna her türlü etik ve ahlaki sınırı çiğniyor. Masumane görünen bu programlar, sözde adli vakaları çözüyor gibi görünse de aslında adalet ve güven duygusunu zedeliyor.
“Ne ekersen, onu biçersin”… Medya, toplumun zihnine hangi tohumları ekerse, gelecek nesiller de onu biçecektir. Her gün ekranlardan fışkıran sapkın ilişkiler, şiddet ve ihanet hikâyeleri normalleştirilerek halkın bilinçaltına işleniyor.
“Tavşana kaç, tazıya tut” politikası izleyen medya, bir yandan ahlaki yozlaşmayı kınıyor gibi yaparken diğer yandan onu körüklüyor. Kendi eliyle inşa ettiği bataklığı topluma “gerçekleri ortaya çıkarıyoruz” kisvesiyle sunuyor.
“Bir musibet bin nasihatten yeğdir”… Bugün toplum olarak farkında olmadığımız bir musibetle karşı karşıyayız. Ensest ilişkileri, ihanetleri, vahşeti adeta bir dizi senaryosu gibi sunan bu programlar, toplumun ahlaki çöküşüne zemin hazırlıyor. Her gün ekranlardan yayılan bu travmalar, yarının bireylerini duyarsız, vicdansız ve yoz bir kimliğe büründürüyor.
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır”… Ancak bu programlar, insanları birbirine düşman eden, güveni yok eden içeriklerle dolu.
“Üzüm üzüme baka baka kararır”… Çocuklarımız, gençlerimiz bu içeriklerle büyüyor. Şiddeti, ihaneti, ahlaksızlığı normal bir olgu gibi görmeye başlıyor. Medya, eğitici ve öğretici olması gerekirken toplumu içten içe çürüten bir araca dönüşüyor. “İt ürür, kervan yürür”… Ancak bu yozlaşmaya göz yummak yerine dur demek için bir şeyler yapmak zorundayız. Gözümüzün önünde ahlaki ve kültürel mirasımızın yok olmasına izin veremeyiz.
“Taş yerinde ağırdır”… Türk toplumu, öz değerlerine bağlı, köklü bir kültüre sahiptir. Bu nedenle köklerimizi korumak, yozlaşmaya karşı durmak hepimizin sorumluluğudur.
Son söz olarak, “El elden üstündür” diyerek bu yozlaşmaya karşı el birliğiyle mücadele etmeliyiz. Medya, etik kurallarına uygun olmalı; aile ve toplum yapımızı koruyacak içeriklere yönelmelidir. Çünkü “Su testisi su yolunda kırılır”… Eğer bu gidişata dur demezsek, yarın çok daha büyük felaketlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Vekiller, asıllar, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, karar vericiler, kanun yapıcılar! Artık kültürümüze, örf ve âdetlerimize, gelenek ve göreneklerimize; bilime ve insanlığa faydalı bir şeyler yapmak, ülkemizin geleceği için bu rezilliğe dur demek gerekmiyor mu?
Türkiye, hep bir ağızdan “Dur!” de! Çünkü bugün “Bana ne?” diyerek geçiştirirsek, yarın çok geç olacaktır. Geleneğine ve geleceğine bağlı nesiller için uşakları karardan gündüz kuşağı programlarına dur demeliyiz!