Bir kaç gün sonra milyonlarca genç YKS sınavına girecek. Bütün gençlerimize içtenlikle başarılar diliyorum. Bilmem kaçıncı kez sınanacak olan gençlerimizin elde edeceği sonuçlar belli aslında. İşte beklenen sonuç: “Gençlerimizin bir kısmı hayalini kurduğu fakültelere kayıt yaptırabilme fırsatı elde ederken bir kısmı da aslında hiç düşünmedikleri alanlara doğru yelken açacaklar. Önemli bir kitle ise başarısız olacak.”

Ardından sınav sonuçları sayısal verilere dönüştürülecek ve ilgili kurumlar “Görünür başarıyı” sahiplenme yarışına girecekler. Ama asıl bakılması gereken tarafa; yani başarısız ilan edilen gençlerin gömüldüğü alana kimse dönüp bakmayacaktır. Öyle ya, ya yeterince çalışmamışlardır ya da kısmet değildir. Olmadı birkaç yıl daha hazırlanırlar. İşte size değerlendirme; suçlayıcı, insafsız ve kaderci.

*

Ne yani sınav gereksiz mi? Diye mırıldandığınızı duyar gibiyim. Sınav gerekli. Ancak; önce milyonlarca gencimizi, LGS ve YKS’de sınayarak kalemini kıran eğitim sitemimiz sınanmalı. Evet, eğitim sistemimiz sınava tabi tutulmalı, hem de hemen. O zaman ortaya çıkacaktır, sistem mi yanlış gençler mi? Söz gelimi matematik öğretimimiz sınava tabi tutulsun. İlkokul birinci sınıftan itibaren en temel ders olarak okutulan matematik başarısının, 40 soruluk Temel Yetenek Testinde (TYT) 5.1 ortalamasında kalması ve yıllarca hep bu seviyelerde devam etmesi kimin başarısızlığı acaba? Liselerdeki matematik ders saati sayısını göz önüne getirin. Yetmez, dershanelerden ve özel öğretmenlerden alınan ders saatlerini de ekleyin ve şimdi lütfen elde edilen bu ortalamayı düşünün! Başarısızlığın sorumlusu gençler, matematik öğretimimiz masum öyle mi?

Ya İngilizce öğretimimiz! İngilizce dersini büyük bir gösteriyle ana sınıflarına kadar indirdik. Peki ya sonuç? Sonuç mu dediniz? Üniversite mezunlarının (Belli Üniversiteler hariç) büyük çoğunluğu hala “This is a book” seviyesinde. Ortadoğu’dan ülkemize gelen gezginlerin, çocuklarının bile Türkiye sokaklarında yüksek sesle konuştukları İngilizce, bize bir şeyler anlatmıyor mu?

Türkçe öğretimimiz ve eğitimimize ne demeli? Milyonlarca “Türk gencinin” 40 soruluk TYT Türkçe testinde 18 ortalamasında kalmasının sorumluluğu kime aittir? Kelime dağarcığı giderek daraltılan, ana dilini kullanma becerisi zayıf bırakılan, kitaptan ve kütüphanelerden uzaklaştırılan gençler, doğal olarak Türkçenin büyüsünü, gücünü, kabiliyetini, edebi değerini, inceliğini kavrayamadan büyüdüler. Yıllarca İngilizce Fransızca, Farsça ve Arapçanın baskısı altında kalan güzel dilimiz son tahlilde uydurukçanın dehlizlerinde yaşam mücadelesine terkedildi. “Bir tık daha, aynen, yani” gibi ucube şeyler, bir pandemi gibi dilimize saldırdı. Ve ne yazık ki bugüne kadar da hiçbir önlem alınmadı. Konuya dertlenenler “Kelaynak Kuşuna” döndüler.

Peki diğer dersler… Onlar “Bir tık daha iyi”, yani, aynen… Peki ya değerler eğitimimiz? Bireyciliğin, maddeciliğin ve vahşi kapitalizmin kuşatması karşısında “Değerler eğitimi” gerçek bir direnç gösterebildi mi? Korkarım ki, yelkenlerimizi kontrol edilemez rüzgârlar doldurmuş. Selam, saygı, sevgi, sabır, şükür, hoşgörü, özveri, alçak gönüllülük ve benzeri gibi değerlerimiz hızla değer kaybediyor.

*

Eksik bir bakış açısıyla, hep gençlerin karnesine baktık. Artık eğitim sistemimizin karnesine bakma zamanı. Zira karne kırıklarla dolu. Zayıf da olsa hala düzeltme ihtimalimiz var. Not düzeltmeye nasıl mı başlanır? Üniversite giriş sınavlarını kaldırmak gibi, konuya en sonundan girerek değil, köy okullarını ve öğretmen okullarını yeniden açmak gibi en başından girerek başlanabilir mesela. Peki ya sonra? Sonrası çok ama çok uzun bir yazı konusu. Eğitim sistemimizin evrensel bir çıkış yapacağı günleri görebilirim umuduyla bekliyorum.