Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon örgütü, son günlerde dikkat çekici bir gelişmeyle yeniden gündemde.
Tam 15 ilçe başkanının ortak bir deklarasyonla mevcut il başkanına destek açıklaması, ilk bakışta bir “birlik görüntüsü” gibi dursa da, aslında parti içi demokrasi açısından sorgulanması gereken bir tabloyu ortaya koyuyor.
CHP, Cumhuriyet’in kurucu partisi olarak bu ülkenin demokrasi geleneğini var eden ana damardır. Ancak demokrasiyi yalnızca ülke yönetiminde değil, kendi iç örgütlenmesinde de yaşatmak zorundadır.
Trabzon’daki bu son gelişme, partinin içinde özgür yarışın yerini hizalanmaya mı bıraktığı sorusunu gündeme taşıyor.
Henüz adaylık süreci başlamadan, ilçe başkanlarının topluca mevcut yönetime destek açıklaması; olası adayların önünü kesen, tabandaki dinamizmi zayıflatan bir etki yaratır.
Bu tür tavırlar, örgüt içindeki fikir çeşitliliğini sınırlayarak “katılımcı demokrasiden çok, yönlendirilmiş sadakati” öne çıkarır.
Oysa Trabzon gibi siyasal bilinci güçlü bir kentte CHP’nin en büyük gücü; düşünce zenginliği, eleştirel akıl ve örgütsel özgürlüktür. İlçe başkanları, üyelerin iradesinin temsilcileridir; görevleri önceden belirlenmiş bir çizgide saf tutmak değil, üyelerin özgür tercihlerini korumaktır.
Gerçek birlik, eleştirisiz bir sessizlikte değil; farklı seslerin aynı hedefe inançla yürüyebildiği ortamlarda filizlenir.
Parti içi demokrasi, yalnızca örgütsel bir mesele değil, aynı zamanda partinin ülke demokrasisine karşı sorumluluğunun da bir parçasıdır.
CHP, Trabzon’da yeniden güç kazanacaksa; bu, tek seslilikle değil, özgür ve eşit bir rekabet ortamıyla mümkün olacaktır.
Demokrasiyi savunmanın en samimi yolu, onu önce kendi evinde uygulamadan geçer.