“Ya da kara toprağın.”

Ülkemizdeki erkekçi zihniyet efelenmelerinden sadece biri…

Siz buna, “Anadolu’nun masum sevda anlatımı” diyorsanız, bu toprağın efsane sevdalarına ihanet etmiş olursunuz.

Sevgi; “sevdiğine ab-ı hayat sunarken, aynı durulukla alınan karşılığın” adıdır. Bu ilişkinin egemen tarafı, ne kadındır ne de erkek, bizzat aşkın kendisidir. Bunun için aşk kutsaldır.

***

Bu toprağın mayasından ve kadim tarihimizden hızla uzaklaşarak yeni bir dünya yaratıldı; “erkek egemen dünya.”

Bu saçma anlayışa dayanak arayışı, özünden uzaklaştırılmış sözde dini birkaç çıkarımla da soslanarak erkeğin tahtı sağlamlaştırıldı. Bundan sonra kadına biçilen rol, geleneğimizin ve İslam’ın önerisi ile bağdaşır olmaktan çıktı. Artık kadın için yaşanacak kader belirlenmiştir; eksiklik psikolojisi eşliğinde, aşağılanma, taciz ve şiddet.

Ya da en hafifinden yetersiz olduğunu toplumsal kodlara yüklenmesi.

Buradan hayata eklenen yan karakter figürü kadın, baş aktörün insafında bir rol oynayacaktır. Oysa böyle bir sahnenin genlerimizde yeri yoktur.

***

Nedir şiddet? 

“İnsanın doğasında var olan öfkenin kontrol edilemeyen hali” diye masum bir tanım yapılmaya kalkanlar olabilir. Oysa insan doğasının omurgasını sevgi oluşturuyor, öfkenin sevgiye galip gelmesi aslında insan doğasıyla açıklanabilecek bir durum değildir. Buna rağmen fiziki güç üstünlüğüne sahip olduğunu düşünen erkek, temelsiz bu yaklaşımdan beslenerek ayırımcılığın kapısını aralamış oluyor.

Ayrımcılığın iki tarafı ve kesin olan bir sonucu var… 

*** 

Ayrımcılığın kapısını aralayan taraf ki o erkektir ve yarattığı atmosfer süreç içerisinde hayatın gerçeğiymiş gibi dayatılır.

*** 

Ayrımcılığın varacağı en keskin sonuç, taciz ve şiddettir.

***

Şiddetin sadece fiziki bir eylemden ibaret olmadığını artık bütün dünya biliyor. 

Onlarca şiddet yöntemi var ve fakat tek mağduru…

Kadın olmak ve bu fırtınaya göğüs germek işte aktörlük burada.

Anadolu’da ise yaşadığı her türlü şiddeti sineye çekerek; varlığını, ailesinin varlığına adayan baş aktörler var ki; onların fedakarlıkları binlerce ocağın bacasının tütmesini sağlamıştır. Şiddete karşı fedakarlık, başka coğrafyaların pek de tanık olmadığı “Anadolu Kadını” tutumudur. Ve bilinmelidir ki; hala uzun ömürlü diye tanımlanan Türk aile yapısı, biraz da bu tutumdan beslenmektedir.

Anadolu kadının ailesi için sergilediği bu fedakar tutum, diğer taraftan erkek şiddetinin kanıksanması gibi bir süreci de beslemektedir ne yazık ki.

***

Dünyanın bütün canlılara ait olduğunu düşünen Spinoza, bu anlayışını şöyle ifade etmişti: “İnsan krallık içinde bir kral değildir.”

İnsanlık artık görmeli ki; “Dünya bir krallık, erkek de kral değildir.”

***

Yaşama ve en önemlisi insanca yaşama hakkı kutsaldır. Bu alana yapılacak en küçük müdahale; toplum vicdanında, kamu hukukunda ve Tanrı katında suçtur.

Sevgi cennet, şiddet cehennemdir.