Yıl olmuş 2025…
Türkiye her yaz yeniden yanıyor. Ağaçlar, hayvanlar, insanlar… Toprak, hava, umutlar… Hep birlikte kül oluyoruz. Her yıl aynı senaryo, aynı ihmal, aynı sonuç. Fakat bu kez Eskişehir’de yaşanan, sadece bir “yangın” değil; bu, göz göre göre işlenmiş bir insanlık suçudur.

5 orman işçisi…
5 AKUT gönüllüsü…
Canlarını ortaya koyarak alevlerin içine yürüdüler. Ama yürüdükleri yer, müdahale alanı değil, hazırlıksızlığın pusuda beklediği bir ölüm tuzağıydı. Koruyucu kıyafet yoktu. Ekipman eksikti. Yangın söndürme uçakları ortada yoktu. Koordinasyon yoktu. Devlet, orman emekçilerini ve gönüllü kahramanları koruyamadı. Bile bile ölüme gönderildiler.

Bu bir kaza değil.
Bu bir kader hiç değil.
Bu, bile isteye işlenen bir ihmal zincirinin son halkasıdır.
Adına açıkça cinayet demekten çekinmemeliyiz.

Sormak zorundayız:
Türkiye gibi yangın riski yüksek bir ülkede, hâlâ yangınlara karşı ulusal bir kriz yönetim planı neden yok?
2021’den bu yana yaşadığımız büyük yangınlardan hiçbir ders alınmadı mı?
Tarım ve Orman Bakanlığı, Afad, belediyeler, yerel yönetimler… Hepsi neyi bekliyor? Daha kaç can yansın istiyoruz?
Artık yeter!
Bu ülkenin insanı bu kadar değersiz mi?
Bu doğa, bu ormanlar, bu hayvanlar sahipsiz mi?

Çok net: Türkiye’nin güçlü bir yangın filosuna ihtiyacı var.
Ve bu, lütuf değil, bir zorunluluktur!

Sadece karadan müdahaleyle bu iş yürümüyor.
Sadece gönüllülükle, sadece hortumla, sadece umutla yangın söndürülemiyor.
Bu toprakları, bu doğayı, bu insanları korumak istiyorsak:
Modern, güçlü, etkin yangın söndürme uçaklarına yatırım yapmalıyız.

Geçici çözümler değil, kalıcı planlar gerekiyor. Kiralık değil, milli ve hazır bekleyen filolar gerekiyor. 21. yüzyılda hâlâ "uçak yoktu" cümlesi bir ülkeye yakışmıyor.

2023’te Antalya, Muğla, Hatay…
2024’te Mersin, Adana, Balıkesir…
2025'te İzmir, Hatay, Antalya, Balıkesir gibi illerin dahil olduğu onlarca şehir...
Şimdi de Eskişehir...
Ve bu yangınların ortasında hep aynı sahneler:
Halk kendi çabasıyla hortumla, kovayla su taşıyor…
Orman işçileri ellerinde sadece tırmıkla alevlerin içine giriyor…
AKUT, UMKE, gönüllüler gece gündüz çalışıyor ama profesyonel müdahale eksik.
Ve sonunda cenazeler, küle dönmüş ormanlar, çığlık atarak can veren börtü böcek ve hayvanlar, yanan köyler kalıyor geriye…

Ve sonra ne mi oluyor?
Sosyal medya üç gün konuşuyor, siyasiler birkaç tweet atıyor, ardından sessizlik...
Unutuluyor her şey, bir sonraki yangına kadar.

Peki biz bu utancı daha ne kadar taşıyacağız?
Her yaz yeni ocaklar sönsün, çocuklar babasız kalsın, analar evlatsız mı kalsın?
“Yanan sadece orman değil, vicdanımız” demekten başka bir şey yapmayacak mıyız?

Sorumlular hesap vermeli.
Bu yaşananlar, birkaç “ihmal” sözcüğüyle geçiştirilemez.
İhmallerin ardında ihmalkâr insanlar var. Ve onlar, bu ihmallerin bedelini adalet önünde ödemelidir.
Çünkü bu ülkede artık kimsenin yanarak ölmemesi için, birilerinin siyasi ve idari olarak yanması gerekir.

Yoksa…
Bu topraklarda sadece ormanlar değil, adalet de küle dönecek.