BEN DİLENCİ

DEĞİLİM AMCA!

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya yine kendine yakışanı yaptı:

Dört küçük çocuk, okulların açılmasının heyecanıyla dışarıda bir kahvaltı yapmak istemiş… Ama nasıl?

Harçlıklarını biriktirerek.

Evet, yanlış duymadınız: Harçlık biriktirerek kahvaltı etmek.

Sanki kahvaltı değil, uzay turu.

Bir restorana gidiyorlar, işletme sahibi durumu öğreniyor ve kahvaltıyı kendilerine ikram ediyor.

Sonra?

Sonrası malum… Bir anda memleketin “Yerel Kahramanlar Panosu”na yeni bir yüz ekleniyor.

Neredeyse madalya takacaklardı adama.

Ama kimse esas soruyu sormuyor:

Dört çocuk neden kahvaltı yapabilmek için para biriktirmek zorunda kalıyor?

Bu ülkede kahvaltı dediğimiz şey, ne ara lüks segment bir etkinliğe dönüştü?

İroninin daniskası şu:

Bizim kültürümüz ne diyor?

“Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek.”

Ama artık öyle değil…

Sağ el veriyor, sol el story çekiyor; işletme de hemen kampanya başlatıyor:

“Merhamet Bizden, Reklam Sizden!”

Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Erkut Çelebi haklı olarak diyor ki:

“Bir kahvaltı bu kadar pahalı olmamalı.”

E doğru… Ama keşke bu cümleyi söylerken hepimiz biraz düşünsek:

Biz nasıl bu noktaya geldik?

Ne ara bir tabak zeytin, bir dilim peynir bu kadar ulaşılmaz oldu?

Aslında mesele kahvaltı değil…

Mesele, insanların en temel ihtiyacı için bile mücadele etmek zorunda bırakılması.

Mesele, minicik çocukların bile bir gün dışarıda kahvaltı yapabilmek için para biriktirmeyi öğrenmiş olması.

Ve mesele şu acı gerçek:

Bu memlekette artık küçük bir iyilik bile o kadar nadir ki…

Birine jest yaptığımızda kahraman ilan ediliyor, neredeyse efsaneler kitabına yazılıyoruz.

Oysa bu davranışlar bizim insanlığımızın, kültürümüzün, geleneğimizin en doğal parçasıydı.

İyilik gösteriş için değil, gönülden yapılırdı.

Bugün dört çocuğun kahvaltı hikâyesi, bize kısacık bir şey söylüyor:

Kaybettiğimiz sadece alım gücümüz değil…

Biraz da insanlığımızın sessizliği.

Koca Trendyol'a Yakıştı mı?

Trendyol’un Trabzonspor reklamı için ilimizden ve çevre illerden ajanslara figüran çağrısı yaptığını biliyorduk da…

Çekim günü yaşananlar gerçekten pes dedirtti.

Minimum figüran ücreti 1000 TL olmasına rağmen, bazı ajanslar oyunculuk hayali kuran gençleri toplamış, sonra da 500 TL sıkıştırıp göndermiş.

O da iyi günleriymiş!

Bazı ajanslar ise daha da ileri gidip, “Bu reklamda oynatacağız” diyerek oyuncu ve oyuncu adaylarından ücret talep etmiş, üstüne tek kuruş ödeme yapmamış.

Bu mudur profesyonellik, yoksa bildiğimiz cast tuzağına mı dönüştü bu reklam çekimi? Artık siz karar verin.

Süre ise tam bir fiyasko.

Reklam çekimi sabah 07.30’dan akşam 23.00’e kadar sürmüş.

Yani tam gün: Saatlerce bekle, çalış, ter dök, emek harca koş…

Peki karşılığı?

Fos!

İşin trajikomik kısmı da burada başlıyor:

Çekim için oyunculara giydirilen formalar , giysiler ve ayakkabılar çekim bitince tek tek geri istenmiş.

Evet, yanlış duymadınız giyilmiş ayakkabı bile geri alınmış.

Gençler “Hiç değilse bir anı olarak bizde kalsın” diye ısrar etmiş ama…

Cevap: “YOK. OLMAZ.”

Koca Trendyol…

Gerçekten bu kadar mı?

Giyilmiş formayı, kullanılmış ayakkabıyı toplayıp geri götürmek de nedir?

Ayakkabıyı sıfır diye tekrar mı satacaksınız, formayı yeniden etiketleyip mağazaya mı koyacaksınız, yoksa bu yeni ‘sürdürülebilirlik’ projeniz mi?

Bunun adı reklam çekimi değil;

emeği, hayali ve gençlerin hevesini sömürme sanatı.

Trendyol'a hiç yakışmadı!

GÜNÜN SÖZÜ

İYİLİĞİN DEĞER
KAZANDĞI YERDE,
HAYATIN BEDELİ
ARTMIŞ DEMEKTİR...