“BİR GECE” NE KADAR UZUNDUR?

KAÇ GÜN KAÇ HAFTA KAÇ AY KAÇ YIL?

Devrimlere karşı çıkanlar, Osmanlı’yı diriltmek, “saltanatı, hilafeti” geri getirmek isteyenler: “Atatürk alfabeyi değiştirerek Türk milletini bir gecede sağır ve dilsiz bırakmıştır. Bir gecede Türk milletinin geçmişi ile bağlarını koparmıştır” savıyla suçluyorlar. Bir gece ne kadar uzundur ki, bırakınız bir toplumun, bir insanın geçmişini silmeyi, bir bilgisayarın “formatlanması” bile yapılamıyor.

Türk milletinin geçmişiyle bağları bir gecede nasıl kesilebiliyor? Tarih, diyoruz, kültür, diyoruz, toplumsal bellek diyoruz, bunların yazılı olanları var, sözlü olanları var. Somut, soyut olanları var. En az 2500 yıllık bir geçmişi var. Bir gece ne kadar uzundur ki, Türk milletinin geçmişiyle olan bağları bu süre içerisinde kesilebiliyor? Camiler mi, çeşmeler mi, saraylar mı yakıldı, yıkıldı? Kaleler mi, köprüler mi, bedestenler mi vandalcasına yerle bir edildi? Şiirler, türküler mi belleklerden silindi, süslemeler, bezemeler, vitraylar mı kayboldu?

“Bir gece ne kadar uzundu” da bir milletin geçmişiyle “bağları koparılabildi, sağır dilsiz bırakılabildi? Kitapları silindi, mezar taşları okunamaz hale geldi? Bu saçmalığa müfterilerden, cahillerden, Cumhuriyet’i, Atatürk’ü ve Türk milletini düşman belleyenlerden başka kimler inanabilirdi?

Bunlar öyle laflar ediyorlar ki hani derler ya, “bir deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı o taşı çıkaramaz.” Abdülhamit bir milyon altı yüz seksen bin kilometre kare toprak kaybetti. Bu bilinmiyor, ama “Abdülhamit zamanında bir karış toprak kaybedilmedi” yalanı biliniyor ve bu yalana inanılıyor. / İnönü “Kutsal emanetler zarar görmesin diye II. Dünya Savaşında Nevşehir’e tirenle taşıtılıyor ve camilere yerleştiriliyor. Çalınmasın diye camilerin kapısını kilitletiyor ve nöbetçiler dikiyor. Alın size iftira: “İnönü camileri kapattı, kapısına nöbetçi dikti, halkın namazını yasakladı.”

“Bir gece” de böyle bir yalan. / “Bir gece kaç saat, kaç gün, kaç hafta, ay, kaç yıl eder?” Evet “bir gecede” dedikleri 78 yıldır. 1Kasım1928 Meclis oturumunda kabul edilen Dil Devrimi yasası, 78 yıldır yapılan tartışma, getirilen görüş ve düşüncelerin imbikten geçmiş, damıtılmış sonucudur. Yasa, 3 Kasım 28’de resmi gazetede yayımlanır ve yürürlüğe girer. Metaforik anlamıyla “bir gece”, tamı tamına 78(yetmiş sekiz)yıllık bir emektir, araştırma, incelemedir:

“Bir gecede” sürecini, “Arap harflerinin Türkçedeki bazı sesleri karşılamadığı, yetersiz kaldığı tartışmalarını” 1850’li yıllarda Ahmet Cevdet Paşa ile Münif Paşa başlatmışlardır. Münif Paşa Maarif Nazırı iken Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’de verdiği konferansta “Arap harflerinde ıslahat yapılması, yazılışı ve okunuşu kolaylaştırmak için harflerin ayrık yazılışını” dile getirmiştir. “Avrupalıların okuma ve yazmada zorlukları olmadığını, 6-7 yaşındaki çocukların kolay öğrendiklerini, kadın, erkek, uşak, amele… toplumun her tabakasının kendilerini kolay ifade edebildiklerini” açıklıyordu. / Aynı “gece” Namık Kemal de bu tartışmaya katıldı.

Ali Suavi, Şemsettin Sami Arap alfabesinin ıslahını açıktan açığa aynı “gecede” isteyebilmişlerdir. O “gece” Arnavutluk’ta Latin alfabesinin kabulü, Osmanlı’daki tartışmaları alevlendirmiş, Osmanlı birtakım somut öneri ve uygulamaları yürürlüğe koymuştur. / Maarif Nazırı Şükrü Bey “huruf-ı munfasıla’yı” uygulamaya çalışmış, savaş nedeniyle ertelenmiştir.

Ne hikmetse “o gece” Ziya Gökalp de bu tartışmaya giriyor, Latin alfabesine geçişi savunuyor. Arap yazısı ile Osmanlı Türkçesinin uyuşmazlığına değiniyor. / Birinci Dünya Savaşı nedeniyle “alfabe tartışmaları” bir süre duruyor.

“O gece” Fıransızca aracılığı ile bazı okullarda, hariciyede, elçiliklerde ve bankacılıkta, bürokraside, diplomaside Latin harfleri kullanılmıştır. Böylelikle Latin harfleri Osmanlı topraklarında hayat bulmaya başlamıştır. Mustafa Kemal’in yazdığı bir mektup bu işe çok güzel bir örnektir. Hiç haberleri olmadı bunlardan değil mi? Bilmemek onları masum yapmaz.

Aynı “gece”, 1922 yılında Azerbaycan’daki alfabe tartışmaları, Türkiye’deki alfabe tartışmalarını tetikleyerek yeniden gündeme taşımıştır. / Arap alfabesinin değiştirilerek Latin alfabesinin kabulü için ilk teklif 21 Şubat 1923’te, İzmirli işçi Ali Nazmi tarafından kongreye sunulmuştur. Kongrenin başkanı Kazım Karabekir’dir, “İslam Birliğini bozar” gerekçesiyle gündeme dahi almamıştır öneriyi.

Fıransızca, Arapça, Farsça, Almanca ve okuduğu kitabı anlayacak kadar da İngilizce bilen Mustafa Kemal, Mazhar Müfit’e 7-8 Temmuz 1919 gecesi “Latin alfabesinin kabul edileceğine” dair bilgi verdi. / 1922 yılında Garp Cephesini Ziyaret eden Dr. Adnan Adıvar’a “Latin harflerinin kabul edilmesinden” söz etti. / 1927 Haziran’ında Milli Eğitim Bakanlığına “Latin harflerinin kabulü için hazırlık yapılması” talimatını verdi. 1928 yılına kadar aydınlar arasında “basın yoluyla alfabenin tartışılmasını” sağladı, toplumda fikri hazırlık süresini oluşturdu. / Gece ne kadar uzundu ki, bitmek bilmedi:

1923’te Bolu-Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in verdiği on maddelik “Türkçe Kanunu” önerisi reddedildi. / 25 Şubat 1924’te MEB bütçesi görüşülürken İzmir Mebusu Şükrü Saraçoğlu “Arap alfabesi Türkçeyi yazmaya müsait değildir” deyince Mecliste kavgalar oldu, M. E. Bakanı Vasıf Çınar araya girerek olayları yatıştırdı. H.C. Yalçın “en kolay, en çabuk surette neşir ve tamim etmenin yegane çaresi Latin harflerini kabul etmekten ibarettir” dedi.

Gece devam ediyor: 1926’da Azerbaycan’da I. Türkoloji Kongresi toplandı. Dünyadan ve Sovyetlerde 71 Türkolog katılırken Türkiye’den Fuat Köprülü kongreye gitti. Kongrede Latin alfabesinin kabulü Sıtalin’i kaygılandırdı. Sonra bir kararla Kiril alfabesine dönüşü sağladı.

Devrim konusu tartışılırken, gerçekleşmesi için “5-15 yıl gibi” zamandan söz edildi. Atatürk “ya üç ayda ya da hiç” dedi. / 8 Ocak 1928’de Mahmut Esat Türk Ocağı’nda Türk harfleri hakkında konferans verdi. / 24 Mayıs 1928’de Latin rakamları “Türk rakamları” olarak kabul edildi. / Bakanlar Kurulu kararıyla bir komisyon kuruldu. Çalışmalar 41 sayfalık Elifba Raporu olarak 1928 yılı Ağustos’unda Mustafa Kemal’e sunuldu.

Gece değil de 1 Kasım 1928 “günü” yasa kabul edildi. 3 Kasım’da yürürlüğe girdi. Yıllardır süren tereddütler, tartışmalar, kavgalar bitti! “Bir gecede” denilen “geçmişle bağları koparma” eylemi meğer kocaman bir yalan, korkunç bir iftira imiş. 78 Yıldır bu tartışmalar yapılırken, adım adım harf devrimine yaklaşılırken Türk milleti, Cumhuriyet, Atatürk ve devrimlerin düşmanları ne yapıyordu, kafalarını kuma mı gömmüşlerdi, kulaklarını mı kapatmışlardı dünyaya, olan biten gelişme ve değişmelere?

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

[email protected]