Sevgi; tarif edilemeyen ama hissedildiğinde yüreği titreten, gözleri yaşartan, insanı insan yapan en büyük değerdir. Anne kucağında başlar, bir dostun omzunda dinlenir, bir çocuğun gülüşünde yeşerir, bir vatan toprağında kök salar. Sevgi, hiçbir karşılık beklemeden vermek, bağışlamak, anlamaya çalışmak, yargılamadan yanında durmaktır.
Peki, sevginin sevemediği bir canlı olur mu?
Evet, olur. Kalbini kinle, nefretle, çıkarla kaplamış; başkasının acısına kör, mutluluğuna düşman hale gelmiş ruhlar… Onlar sevgiden kaçar, çünkü sevgi yüzleşme ister. Kendinle, geçmişinle, insanlıkla.
Neden Anadolu, sevginin ekildiği vatan toprağıdır?
Çünkü bu topraklar; Mevlana’yı, Yunus’u, Hacı Bektaş’ı, Ahmet Yesevi’yi, Şeyh Edebali’yi, Ahi Evran’ı, Nasreddin Hoca’yı, Pir Sultan Abdal’ı, Karacaoğlan’ı yetiştirmiştir. Çünkü bu topraklarda “gel ne olursan ol yine gel” diyen bir irfan mayası vardır. Çünkü bu coğrafyada “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyecek kadar yüce bir anlayış doğmuştur.
Fakat bugün ne oldu da toplum birbirine böylesine yabancı, böylesine tahammülsüz hale geldi?
Cevap kısa ama sarsıcı: Sevgisizlik.
İnsanlar birbirini anlamıyor çünkü dinlemiyor. Dinlemiyor çünkü değer vermiyor. Değer vermiyor çünkü sevgiyi unuttu. Kalplerimizi örten öfke bulutları, iletişimi susturdu, empatiyi unutturdu.
Peki bu hale nasıl geldik?
Eğitimde insan odaklı değil sınav odaklı sistemler… Çocuklara sevgiyi değil rekabeti, ahlakı değil kazancı, iş birliğini değil yarışmayı öğreten düzenler…
Ailede, okulda, sokakta, medyada sevgi dili değil, öfke ve aşağılama dili yaygınlaştı. “Senin gibi düşünmeyeni dışla” anlayışı toplumun hücrelerine kadar işlendi.
Bunun yanında; küresel çıkar odaklarının toplumsal yapımızı zayıflatmak için kullandığı araçlar… Medya manipülasyonları, kutuplaştırıcı algılar, sosyal medya linç kültürü… Bizi birbirimize düşman etmeye programlanmış algoritmalar…
Siyaset neden bu sevgisizliğin köpüğü oldu?
Çünkü sevgi birleştirir, siyaset ise ayrıştırmayı kolay kullanır. Oysa siyaset, topluma hizmet için varsa güzeldir. Bugün bazı siyasiler; halkın sevgisinden beslenmek yerine, öfkesini kışkırtarak oy devşirmeye çalışıyor. Rol model olması gereken kanaat önderleri, ekranlarda hakaret yarıştırıyor. Gençler kime güveneceğini, kimi seveceğini şaşırmış durumda.
Peki ne yapacağız? Her şeye rağmen sevgiyi nasıl hâkim kılacağız?
Önce kalbimizden başlayacağız. Kızgınlığımızı kontrol edecek, anlayışı artıracağız. Komşumuzla, sokaktaki çocukla, farklı düşünen bir bireyle sevgi diliyle konuşacağız.
Eğitimi yenileyip, değiştireceğiz. Ailede, okulda, camide, ekranda; sevgiyi merkezine alan, saygıyı besleyen, vicdanı yücelten yeni bir insan inşası başlatacağız.
Sanatla, edebiyatla, bilimle sevgiyi büyüteceğiz. Medyada iyiliğin, dayanışmanın, samimiyetin haber değeri taşıdığı yeni bir anlayışı yeşerteceğiz.
Ve en önemlisi… Umudu kaybetmeyeceğiz.
Çünkü sevgi, bir kişide başlar ama bir milleti ayağa kaldırabilir.
Dünya sertleştikçe biz yumuşayalım. Nefret büyüdükçe biz sevgiyi büyütelim. İtirazımızı kavga ile değil, sevgi ile dillendirelim. Çünkü bugün bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey; ne daha fazla teknoloji, ne daha fazla bina… En çok ihtiyaç duyduğumuz şey: İnsana insan gibi bakan, yüreğinde sevgi taşıyan yeni bir bakış.
Bütün kişisel ve toplumsal problemlerimizin çözüm anahtarının “sevgi” olduğunu bilelim ve unutmayalım ki;
“Sevgi, en büyük devrimdir.”