Aslında hepimiz, ülkemizde her gün yaşananları ve söylenenleri görüyor, duyuyor ve de biliyoruz. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu pekâlâ anlıyoruz! Kimin ya da kimlerin hangi yeni hinliklerin peşinde olduklarını geçmişlerine bakarak çok rahat tahminliyoruz. Hatta bugün söylenenlerin, yarın inkâr edileceğinin ve bunun hemen kabulünün bir hastalık değil, toplumsal hafızanın sorgulama yeteneğini kaybetmesiyle yakından ilgili olduğunu bilim insanları defaten açıklıyor.
Herkes birbirinden şikâyetçi! Algılamalar ve ifadeler arasında inanılmaz makas açıklığı var. Radyo ve Televizyon kanalları sırf reyting elde edip daha fazla reklam alma uğruna inanılmaz yalan ve uydurma haberleri çok rahat pazarlayabiliyorlar. Alıcısı olan her defolu malın gönüllü üreticisi olan bu çevrelerin, bu kadar yanlışı kolayca pazarlamalarının ardındaki gerçeği de hepimiz biliyoruz! Benim adamım, senin adamın sahiplenmesi ve kurnazlığı. Hâlbuki bilinmeli ve unutulmamalıdır ki; para kazanmak için “gaye vasıtayı meşru kılar” gayri meşru sözüne iman edenlerin partisi, tarafı, fikri olmaz. 


Onlar çıkarları için inanılmaz dalkavuklukların da en iyi tiyatro oyuncusudurlar. Partileri, fikri mensubiyetleri de yoktur. Buna rağmen her devrin iktidarının baş vampirleri olmayı her nasılsa başarırlar. Yani iktidarlar değişse bile bu azgın güruhun iktidarları asla değişmez. Sermayeleri yalan, ortamına göre hareket etmek, şirin gözükmek ve kraldan çok kralcı olmak olan bu asalak taifesini çoğu kez yanıltılan ve aldatılan iktidarlar da ne yazık ki sahiplenirler. Bunlara sahip çıkmayı da güya; davaya sahip çıkmak olarak inanırlar. Bu yanlış sahiplenme kendi iktidarlarını yer- bitirir ama soyguncular yeni gelen iktidarında daha şimdiden en gözde mensupları olarak yollarına devam ederler.
Sadece bunlar mı? Değil elbette ki! Yabancı ülkelerin sermaye getiriyoruz yalanları ile kılıflanıp, aslında bizim sermayemizi, kendi ülkelerine taşıdıkları onlarca, uluslararası şirket ve alış-veriş merkezlerinin yönetim kurulları çok rahat; ülkemizin her türlü durumunu da kendilerini buraya gönderen güçlere raporluyorlar. Aslında açıktan casusluk faaliyeti sayılabilecek bu tür çalışmalar, bizim kalkınmamız için buraya yabancı sermaye getirenler tanımıyla dikkatten kaçırılıyor, yabancı ülkeler, ülkemiz ile ilgili her türlü; sosyal, ekonomik, askeri ve teknolojik bilgi ve dahi gelişmeleri anında arşivleyebiliyorlar. Ardından arkasında oldukları bazı sivil toplum teşkilatları ve basın yayın kuruluşları ile “toplumsal algıyı” sanatkârane bir şekilde oluşturup, yönetiyorlar. Sahip oldukları lüks gökdelenlerin en görkemli dairelerinde de toplumu birbirine küstürerek, siyasi partileri birbirlerine en ağır cevapları vermek için yarıştırarak gelişmeleri keyifle izliyorlar! 
En tehlikelisi; “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanların” kalabalıklıklarıdır. Geçen ömrüne rağmen kutsal kitabımızı bir kere olsun açıp okumadığı halde, yalan ve şahsi kanaatlerini ona dayandıranların “din referanslı” aldatma şeytanlığını sermaye olarak kullanmalarıdır. Gerçek din adamlarının ve dini önderlerin bu yalancı ve talancı hurafecilerin gürültüsünden seslerinin duyulmamasıdır. Partimiz deyip, fikrimiz deyip, davamız deyip avazı çıktığı kadar haykıranların; seslerinin gölgelediği alanlarda milletimizin varını-yoğunu kolaylıkla ve açıktan talan edebilmeleridir.
Peki, ne yapmalı? Nasıl yapmalıyız? En kısa sürede bu gerçeklerin ışığında toplumsal kardeşliği söylem olmaktan çıkarıp, partimiz, fikrimiz, yaşantımız ne olursa olsun millet olarak gönülleşmeliyiz! 
Nerelerde yanlış yapıp, birbirimizi kırıp-üzdüğümüzü bularak kucaklaşmalıyız. Birbirimize saygıyı sermaye olarak biriktirip; “ben yaparım-ben yıkarım-sen kimsin” tahribatlarına karşı kullanmalıyız. Kendi fikir ve kanaatlerimizin “tek doğru” olduğu iddiası ve bunun neticesinde oluşan ithamlarımızdan hemen vazgeçmeliyiz. 
Bize akıl veriyor deyip; hepimizi ilgilendiren ve de hepimizce oluşturulan bu yanlışların devamını isteyenler, çıkarını bunda görenler, yazılanları görmezden gelebilirler. Şahsen bizim gayemiz akıl vermek değil, “karanlığa savrulmadan” akıllı davranmamızı istemekten ibarettir, unutulmasın!